Kuntay Mutlu; Bielefeld’deki iş insanlarımızdan birisi. Tam 45 yıl reklâm ve tasarım sektöründe hizmet verdi. Emekli oldu, aklının çok derinliklerinde sakladığı bir geziyi hayata geçirmek istedi. Adını da; "Tuna Boylarından Ötüken'e" koydu. Üzerinde uzun uzun çalıştı, hatta üç ay Rusca öğrenmek için kursa bile gitti. Arabasını hazırladı, bakımını yaptı, gerekli olan bilgileri topladıktan sonra “Bismillah” diyerek yola koyuldu.
Bu yolculuk tam 7,5 ay sürdü, araba ile tam 56 bin km yaptı. Almanya’dan Ötüken’e, Altaylar’dan Ergenekon’a, Kırgızistan’dan Özbekistan’a, Azerbaycan’dan Kazakistan’a gitti. Seyahat esnasında binden fazla fotoğraf, sayısız video çekti. Seyahatin en önemlisi ise; Kuntay Mutlu Bey’in Kırgızistan’da akrabalarının izini bulup, hasretlik gidermiş olması... Adnan Öztürk
**Öztürk: "Tuna Boylarından Ötüken'e" ismini verdiğiniz gezi planı nasıl doğdu?
**Kuntay Mutlu: Bu yolculuğa çıkmadan önce uzun bir hazırlık süreci geçirdim. Türk dünyasına olan özlemim, çocukluğumdan beri içimdeydi. Altaylar‘dan Tuna'ya kadar olan Türk yurtlarını, atalarımızın izinden giderek görmek istedim.
Bu seyahat, kültürel bağlarımızı daha yakından tanımak ve köklerimize, atababalarımıza doğru bir yolculuk yapma amacı taşıyordu. Hazırlık sürecinde üç ay Rusça öğrendim, rotamı belirledim. Almanya'dan başlayarak Tuna boyunca Avusturya, Macaristan, Balkanlar, Türkiye, Kafkaslar, Rusya, Türkistan, Mogolistan ve Sibirya'ya kadar uzanan bir rota çizdim. Arabamı ve gerekli ekipmanları bu zorlu yolculuk için hazırladım.
Bu coğrafyaların tarihini ve kültürünü anlamak için birçok kitap okudum. Prof. Dr. Ahmet Taşağıl'dan da bilgiler aldım. Yolculuk boyunca yerel halkla iletişim kurabilmek için farklı diller ve lehçeler hakkında bilgi edindim. Her bölgenin kendine özgü kültürünü, geleneklerini ve yaşam biçimlerini yakından tanımak istiyordum.
Bu gezi, sadece bir seyahat değil, kendi kimliğimizi, kültürümüzü ve tarihsel bağlarımızı daha derinlemesine keşfetmek için bir yolculuktu. Gittiğim her yerde Türk kültürünün izlerini gözlemlemek bana büyük mutluluk verdi. Bu topraklar, tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bir köprüyü temsil ediyor ve bu köprüyü adım adım geçmek benim için çok anlamlıydı.
**Öztürk: Araba ile yola çıktınız, hangi ülke ve şehirlerden geçtiniz, kaç km yol yaptınız?
**Kuntay Mutlu: Almanya'dan başlayıp, Avusturya, Hungarya (Macaristan), tüm Balkanlar, (Bosna-Hersek, Arnavutluk, Sırbistan, Bulgaristan, Moldova, Romanya, Yunanistan), Türkiye, Gürcistan,
St. Petersburg'dan Ulan-Ude'ye kadar tüm Rusya'yı (Çeçenistan, Dağıstan, Kabardin-Balkarya, Tataristan, Urallar, Sibirya, Altaylar, Tuva, Hakasya, Buryatya, Baykal Gölü), tarihi ve kültürel şehirlerini Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan'ın tüm tarihi ve kültürel şehirlerini, Ulaanbaishint'ten Khorgoljyn'e kadar en doğudan en batıya kadar tüm Moğolistan coğrafyasında kadim dostum arabamla dolaştım.
Özellikle Kızılkum Çölü, Karakum Çölü ve Gobi Çöllerinin yalnızlığıyla, Altay ve Tanrı Dağları'nın muhteşem manzaraları, derin vadiler ve karlı dağlarla çevrili yüksek geçitlerle Tanri Daği (Tian-Shan) Otoyolu'nu aşmak, unutulmazdı. Bu gezimde (iki yaz döneminde 4 bölüm halinde gerçekleşerek) toplam 7,5 ayda 56.000 km'den fazla yol kat ettim.
**Öztürk: Gittiğiniz yerlerde Ergenekon Vadisi'nde olduğunuzu söylemiştiniz. Nasıl bir yer orası? Türkler Ergenekon'dan nasıl çıkmış? Gerçekten anlatıldığı gibi daracık sıra dağlar var mıydı?
**Kuntay Mutlu: Ergenekon, Türk mitolojisinde ve tarihte özel bir yere sahiptir. Efsanelere göre, yüksek dağlarla çevrili ve dış dünyadan tecrit edilmiş bir vadidir. Türkler, büyük bir savaştan sonra buraya sığınmış, dört yüz yıl boyunca burada yaşamış ve güçlenmiştir. Bugünkü coğrafi konumu tartışmalı olsa da Altay Dağları, Moğolistan, Tuva ve Hakasya çevresiyle ilişkilendirilir.
Altay Cumhuriyeti'nde KATU-YARYK Geçidi ve Çulyşman Nehri çevresindeki dağlarla çevrili bu vadi, dar bir geçit ile doğa tarafından korunmuş bir kale gibidir. Ben de bu zorlu geçitten arabamla geçerek orada Otağ kurdum. Birçok bilim insanına göre burası Ergenekon'dur ve bana göre de öyle.
Türk tarihi açısından Ergenekon, yeniden dirilişin ve özgürlüğün simgesidir. Türkler, dört yüz yıl burada yaşayıp güçlenmiş, demir dağları eriterek dış dünyaya açılmışlardır. Bu bilgi, Türklerin azmini ve demir işçiliğindeki ustalığını simgeler.
Ergenekon, Türk dünyasında zorlukların üstesinden gelme, birlik ve diriliş temalarını içerir. Modern Türk dünyası için de Ergenekon, ortak kültürel mirası ve bağımsızlık ruhunu temsil eder.
**Öztürk: Bu kadar kilometre yaptınız, yollarda mutlaka ilginç diyaloglarınız oldu. Birkaç tanesini anlatır mısınız?
**Kuntay Mutlu: "Tuna Boylarından Ötüken'e" yolculuğum sırasında birçok ilginç olay yaşadım.
Bunlardan biri, Tanıdık bir dil Balıktuyul'da karşılaştığım unutulmaz bir anıdır.
Balıktuyul’da mola verdiğimde, yanıma bir araba yanaştı. İçinden birkaç çocuk ve bir kadın indi. Merak edip Türkçe konuşup konuşmadıklarını sordum. Kadın şaşırdı ve "Hayır, Türkçe bilmiyoruz, Altayca konuşuyoruz" dedi. Ancak söylediklerini tamamen anlıyordum; dil, Türkçe‘ye o kadar yakındı ki adeta Türkçe konuşuyor gibiydi. Denemek için kadına "Birden ona kadar sayar mısınız?" dedim. Kadın, hiç düşünmeden "Bir, iki, üç..." diye saymaya başladı. Her kelime, tıpkı Türkçe‘de olduğu gibiydi. O an, dilimizin ve kültürümüzün binlerce yıl geçmesine rağmen hâlâ bizi birleştirdiğini fark ettim.
Bu anı kaydettim; çünkü bu, dilin ötesinde, binlerce yıllık bir tarihin ve kardeşliğin canlı bir kanıtıydı. Balıktuyul'da sadece bedenim değil, ruhum da bir yolculuğa çıktı. Anladım ki, bu coğrafyada yaşayan her Türk, aslında aynı kökten geliyor.
Bu yolculuk benim için sadece bir yerleri görmek değil, köklerime, öz benliğime yapılan bir yolculuktu.
İkinci hatıra; Bilge Kağan ve Kül Tigin Anıt-Yazıtları
**Kuntay Mutlu: Bu yolculuğun en derin anlarını, Moğolistan'da Karakurum Ötüken'de, Bilge Kağan ve Kül Tigin Anıt-Yazıtları'nın yanında geçirdim. Binlerce kilometre yol alarak, atalarımın sesiyle dolu bu kutsal yazıtlara dokunmak için yola çıkmıştım. Yıllardır hayalini kurduğum Anıt-Yazıtları gözlerimle görmek, bin yıllık bir hasretin sona ermesi gibiydi.
Ötüken’e vardığımda, müzede yükselen Anıt-Yazıtlar beni adeta içine çekti. Yazıtların yanına yaklaştıkça, üzerlerindeki yazıları okurken Bilge Kağan’ın ve Kül Tigin’in seslerini duyuyor gibiydim. Bu taşlara dokunmak, sanki geçmişe, atalarımıza dokunmaktı. Kendimi tutamadım, gözlerimden yaşlar süzüldü.
Üç gün boyunca sabah akşam bu taşların başında nöbet tuttum, onlarla adeta konuşuyordum. Taşları okşayarak, her harfe, her çizgiye dokundum; sanki o dönemin ruhunu içime çekiyordum. Anıtların çıkarıldığı yerde Otağ kurup gecelerken; onlarla aynı havayı soluduğumu hissettim. Ötüken‘den ve anıtlardan ayrılmak zordu, yüreğimi orada bıraktım. Bu anlar bana, kim olduğumu, nereden geldiğimi ve Türk milletinin köklerini bir kez daha hatırlattı. Ötüken’den ayrılırken içimde tarifsiz bir minnet ve huzur vardı. O anıtlar, sadece birer taş değil, geçmişimizin, geleceğimizin ve ruhumuzun yansımasıdır.
**Öztürk: Gezi boyunca hangi dili konuştunuz? Türkçe konuşarak bu coğrafyalarda seyahat etmek mümkün mü?
**Kuntay Mutlu: Özellikle Türkçe konuşmayı hedefledim, çünkü "Tuna Boylarından Ötüken’e" olan bu yolculukta Türk dünyasını keşfedecektim. Balkanlar ve Türkiye’de zaten dil sorunu yaşamadım. Asıl heyecan, Türkiye'den sonra başladı. Gürcistan, Güney Rusya, Orta Asya, Sibirya’ya kadar ilerlerken Türkçe'nin gücünü deneyimledim. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerde Türkçe ile kolayca anlaşabildim.
Moğolistan ve çevresindeki Türk boyları ile iletişimde ise, dillerdeki benzerlikler sayesinde yine bir bağ kurabildim. Altay, Tuva, Hakasya bölgelerinde Türkçe kökenli diller konuşuluyordu. Sibirya, Baykal Gölü ve Altay Dağları'nda Türk halklarının lehçelerini dikkatli dinleyince kısmen anlayabiliyor, Tataristan’da Tatarca'nın Türkçe’ye yakın kelimelerinin olduğunu fark ettim. Kafkasya'da da Türkçe ile iletişim kurmak hiçte zor olmadı.
Her yerde ısrarla Türkçe konuştum. İnsanlar, aynı kökten geldiğimizi fark ediyordu. Bu yolculuk bana gösterdi ki, Türkçe ile bu geniş coğrafyada seyahat edilebilir. Türkçe, sadece bir dil değil; aynı zamanda tarihimizin, kültürümüzün ve kardeşliğimizin sesidir.
**Öztürk: Bu gezi size ne öğretti?
**Kuntay Mutlu: "Tuna Boylarından Ötüken'e" yolculuğum, Türk dünyasının canlı bir tarih ve kültür mozaiği olduğunu gösterdi. Türkistan, Altaylar, Tanrı Dağları gibi yerleri gezerken, her köşenin ardında bir hikaye yattığını fark ettim. Almanya’dan başlayıp Moğolistan, Altaylar, Tuva, Hakasya, Sibirya, Tataristan gibi birçok bölgeye uzanan bu yolculuk, farklı coğrafyalarda aynı ruhu taşıyan insanlarla tanışmamı sağladı.
Bu gezi, kültürümüzü tanımanın, soydaşlarımızla bağ kurmanın önemini öğretti. Ergenekon ve Ötüken'in mitolojik hikayelerden öte, Türk milletinin ruhunu yansıtan kutsal mekanlar olduğunu anladım. Özellikle Ötüken’de atalarımızın izlerini sürmek, bize bırakılan mirası derinden hissettirdi.
Bu yolculuk, Türk dünyasının zenginliğini, birliğini ve köklerimize sahip çıkmanın önemini öğretti. Aslında bu yolculuk, kendi içime yaptığım bir keşifti; bu coğrafyanın bize bıraktığı değerlerin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı. Söyleşi: Adnan ÖZTÜRK - Fotoğraflar : Kuntay Mutlu
Yorumlar