Melis Sezen kendini anlattı


Melis Sezen kendini anlattı

2 Ocak 1997 tarihinde dünyaya gelen Melis Sezen, uzun yıllar tiyatro eğitimi aldı. Sezen, kamera önüne ilk kez Hayat Bazen Tatlıdır dizisi ile çıktı. Hemen ardından Siyah İnci dizisinde görev aldı. 2019 yılında ekrana gelen "Leke" dizisinde ve daha sonra "Sevgili Geçmiş" dizilerinde başrol oynadı.

Yedi yıl önce gösterime giren Bizim İçin Şampiyon adlı uzun metrajlı filmle sineya adımını attı. "Tilki Yuvası" ve "Dünya Hali"nden sonra Mahsun Kırmızıgül'ün yönetmenliğini yaptığı "Mucize 2: Aşk" filminde oyunculuğunu pekiştirdi.

2020 yılında TRT 1'de yayımlanan "Ya İstiklal Ya Ölüm" dizisinde yine başrol karakteri olarak yer aldı. "Sadakatsiz" dizisinde Derin adlı bir genç kızı oynayan sanatçı, geçen yıl "Deha" dizisinde İmre Karan karakteriyle seyirci karşısına çıktı.

KENDİMİ KEŞFETTİM

2024 sizin için çok verimli geçti. Sizin gözünüzden nasıl bir yıl oldu geçtiğimiz yıl?

Sahiden de tam bir dönüşüm yılıydı 2024. Sonsuz şükürler olsun ki birbirinden değerli, farklı dünyalara sahip iki önemli sinema filminde "Şımarık" ve "Bir Cumhuriyet Şarkısı"nda rol aldım. Ayrıca bir de İmre karakteri doğdu "Deha" dizisi ile ile. Farklı doğumlar yaşadığım, bu süreçte karakterleri keşfederken kendimi de keşfettiğim bir yıl oldu.

Bir de Melis Sezen Fan Club gelişmesi oldu değil mi?...

Ah evet!.. Yıl boyunca yüz yüze görüşmesek de kalbimin bir olduğu, MSFC’den (Melis Sezen Fan Club) bahsetmeden geçmeyelim. Kalplerin böyle sevgiyle dolu olması, sevginin bir araya gelmesi çok kıymetli. Onların cesur ve kocaman yüreklerinden öpüyorum. Hem iş hem özel hayatımda yani genel olarak hayatta, teslimiyetin ne kadar yüce, güzel ve ışıl ışıl olduğunu keşfetmeye başladım.

ÇOCUKLUĞUMA BİR AFERİN!

Çocuk yaşta oyunculuğa ilgi duyduğunuzu biliyorsunuz. Bugünlerden o günün çocuğuna neler söylemek istersiniz?

Her şeyden önce kocaman bir 'Aferin!' demek isterim. Düşünüyorum da aslında aynı kişiyim! Hiçbir şey değişmemiş. Bir de çok cesur hamlelerim varmış. Oyunculuk göründüğünden zor bir iş. Onunla kurduğun bağ ve bu yolda yaşadıklarınıza dair neler söylersiniz?

Oyunculuk içten gelen bir şey. Zamanla yaşama biçimine dönüşen bir uğraş, adeta bir hayat biçimi gibi. Beni ben yapan şeylerden biri. Oyunculuk, hayatla flört etmek ve kozmosun içine dalmanın en sihirli yollarından biri.

Ya yaşadığınız zorluklar?

Elbette her meslek gibi oyunculuğun da sıkıntılı yönleri var. Ayrıca oyunculuk teslimiyet öğrenmek için muhteşem bir yol. Ruhunuzun hiç bilmediğiniz yönlerini keşfetmenize imkân tanıyor. Kaynağa yaklaştığınız kadar yaklaşır; sonra zihninizi olayın dışına çıkararak kendinizi ana ve akışa bırakırsınız. İşte o zaman sihir ortaya çıkar.

Sanırım anneniz keşfetmiş sizdeki oyunculuk yeteneğini. Nasıl oldu, size anlatır mısınız?

Bir şeyleri anlatırken hep yaşayarak anlatıyordum, hâlâ da öyleyim. Mesela, okulda bir şey yaşadığımda onu canlandırarak, yaşayarak anlatıyordum. Ya da televizyonda film izliyordum, sonra odama gidip o karakter oluyordum ve o karakterin hayatına devam ediyordum. Kafamda başka bir hikâye yazıyordum ve onunla oyun oynuyordum. Okulda hep gösteriler oluyordu, sahnedeydim ama en çok tiyatro olarak anladığımız 5'inci sınıfta drama dersleri başladı. Bir baktım benim en sevdiğim ders oldu. O kadar seviyordum ki kendimi kaybedip kendimi buluyordum. Öyle olunca drama öğretmenimiz annemle konuşmuş; “Bu kız dramayı çok seviyor, bence tiyatroya başlatmalısınız” demiş. Aynı zamanda İngilizce derslerinde de skeçler yapıyorduk. İngilizce öğretmenim de aynı şeyi söyledi. Öyle başladık.

Yaklaşık on dizide ve altı uzun metrajlı filmde oynadınız. Sekiz yıla bunları sığdırmak nasıl bir duygu?

O kadar olmuş mu?.. Gerçekten hiç saymamışım. Hiç saymamıştım ama çok mutluluk verici bir şey tabii bu kadar yapımda yer almış olmak.

HER ŞEYİ OLURUNA BIRAKMAK LAZIM

Bunca yılda kendin için hayata dair bir ders çıkarabildiniz mi?

Sanki hayatta olan bitenleri akışına bırakmak en doğrusu galiba. Bunu öğrendiğimi sanıyorum.  Gerçi biz her ne kadar akışa bıraksak da zihin bazen çok düşünüyor, bazı yerlere dalıyoruz ama zihin değil de kalbe geçtiğimizde aslında her şey çok öze gelmiş oluyor. Kendimizle aramızdaki duvarları da kırmış oluyoruz. Oyunculuk da tam olarak böyle bir şey bence. Çünkü bir karakterin keşfine çıkıyoruz ama aynı zamanda o karakterin de ortaya çıkmasına izin vermek ve kenara çekilmek lâzım.

Bu her zaman mümkün oluyor mu?

Bırakıldığında anlaşılmıyor. Ben de akışına bıraktığımda anlamamış oluyorum. Mesela, “Kestik!” diyorlar, hocam nasıl oldu, olmadı sanki, falan diyorum ve ne yaptığıma dair hiçbir şey hatırlamıyorum ama sonra bir bakıyorum orada bambaşka bir şey olmuş. Zaten yaptığım şeyi hatırlamıyorsam demek ki hiç düşünmüyormuşum, zihnin devreye hiç girmediği bir anmış. Zihnin devreye girmediği anda çok mucizevi, sihirli şeyler çıkıyor. Oyunculuk da bunu keşfetmek için çok özel çok güzel bir yol. O yolda ilerliyorum.

MODA RUH HALİMİ YANSITMALI

Oyuncular moda ile iç içe yaşarlar. Senin için ne anlama geliyor bir şeyin moda olması, ya da birinn modaya uyması?

Kendini giydiklerinle, görünümünle ifade etmek, bence moda bu demek. Benim modamı ne şekillendiriyor diye soruyorsunaz ben de size “Ruhum nasıl isterse öyle” derim. Modanın beni ifade etmesi ve ruhumu yansıtması için önemli.

Kişisel giyim tercihleriniz için biraz ipucu verir misiniz?

Siyah ve beyaz, sanırım en çok tercih ettiğim renkler. Genelde siyah ve beyaz giyiniyorum. Bazen düz bir elbise, bazen takısıyla, kolyesiyle, kabarık eteğiyle ya da tacıyla tamamlanmış bir takım.

'Bir Cumhuriyet Şarkısı' adlı filmde oynadınız. O filmde canlandırdığınız 'Mediha Hanım' karakterini için özel hazırlıklar yaptınız mı?

Tabii ki. Öncelikle piyano dersleri aldım. Çekimler süresince dersler devam etti ve ben piyanoyu çok sevodim. Sonra eve bir piyano aldım ve dersler daha da yoğun bir biçimde devam ediyor. O filmden bana bir piyano aşkı miras kaldı, bu da beni çok memnun ediyor. Yayına Hazırlayan: Canan Cangert

 

Yorumlar

Yorum Gönder