SAMSUN - ÇARŞAMBALI; KENDİSİ HOLLANDA DOĞUMLU


SAMSUN - ÇARŞAMBALI; KENDİSİ HOLLANDA DOĞUMLU

Yer aldığı reyting rekortmeni diziler ve kendisine önemli festivallerde ödüller getiren uzun metrajlı filmleriyle tanıdığımız Funda Eryiğit, Çerkes ve Gürcü kökenli bir ailenin çoğu olarak 1984 yılında Hollanda'da dünyaya geldi. Soyunun Kafkasya'ya uzanmasının kendisi için gurur verici bir özellik olduğunu belirten Eryiğit, "Yaptığım işi seviyorum. Oyunculuk benim yaşam tarzım oldu" diyor ve ekliyor;  “Role hazırlanırken etraftan soyutlanırım. Stresli olsa da keyf veren bir iş oyunculuk!" Güzel oyuncu, sorularımızı sizler için cevapladı...

Yıllar içinde birçok dizide ve filmde yer aldınız. Oyunculuk bilinçli bir tercih miydi?

Öyle uzun boylu bir eğitim almadım aslında. Konservatuar eğitimim var, öncesinde de amatör olarak oyunculuk yaptm. Ne zaman oyuncu olmaya karar verdiğime gelince, buna dair net bir anım yok aslında.

Raslantılar mı belirledi oyuncu olmanızı?

Hayır ama aslında vurgulamak istediğim şey şu; Oynadıkça başka bir şey yapamayacağımı anladım sadece. Başka hiçbir meslekte göremedim kendimi. Ama oyunculuk için de çok hesap kitap yapmamıştım, nasıl ve nereden başlayacağım, nasıl para kazanacağım, bunlar hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece tutkuyla başladığım bir yoldu benim için, rotalarım da zaman içinde kendiliğinden şekillendi.

Birçok kişi gibi zorluklar da yaşamışsınızdır...

Tabii ki. Ama şimdi dönüp ilk zamanlara baktığımda çok cesur buluyorum kendimi. Bence hiçbir öngörüye sahip olmadan adım atması yeterince zordu ama sanki üstesinden geldim bu işin.

Kafkas kökenlisiniz, Hollanda’da doğdunuz, sonra Karadeniz'e geldiniz. Zor olmadı mı?

Ailem Samsun, Çarşambalı. Dedem ve annesi Gürcü’dür, anne tarafımda Çerkeslik vardır. Karışık bir soyağacı yani. Büyümeme çok etki ettiğini düşünmüyorum, okula başlamadan çok önce İstanbul’a gelmiştik, dolayısıyla burada büyüdüm. Kültürel olarak çok büyük bir etkisi olmadı, sadece Kafkas yemekleri konusunda şanslıydım.

Kafkas yemek kültürüne dair bilginiz var mı?

Ban zaten Gürcü yemeklerini çok severim, babaannem ve annem hâlâ yapar. Genetik olarak geçen özellikler olabilir.

Neler mesela?

Birçok Kafkasya kökenli gibi bedensel direncim yüksektir. Ayrıca inatçıyımdır, bunlar Kafkas kökenli olmanın doğal sonuçları olabilir. Bir de bağlantısı var mı bilmiyorum ama estetik olarak eklektik şeyler hep ilgimi çekmiştir.

Oyuncular dil, din, ırk farklılığı gözetir mi?

Ben çok ilgilenmiyorum açıkçası. Benim için önemli olan bir insanın kimliği, dili, dini, ırkından ziyade ne konuştuğu ve ne düşündüğüdür.

Farklılıklar insanlara bir şeyler katmaz mı?

Elbette bir oyuncunun dili, varsa dini, ırkı da vardır. Varsa vardır yani, kendi kimliğini tarif ederken bunlar önemliyse de önemlidir. Herkesin kendi inancı sonuçta. Oyuncuyu bu noktada ayıran bir şey yok bence. Sadece kendi inandığı şeylerle oynayacağı karakterleri birleştirme çabasını anlamsız buluyorum.

Yetenekli olmak, ve bu yetenek sayesinde farklı rollerin üstesinden gelmek nasıl bir duygu?

Ah, çok teşekkür ederim. Bunu duymak gerçekten çok güzel, çok rahatlatıcı ama bazen keşke ben de ara sıra da olsa böyle düşünebilsem diyorum. Bende hiç dediğiniz gibi gelişmiyor olay maalesef. Hiçbir zaman hakkından gelmiş olmuyorum, hep eksik ya da olamayan şeyler oluyor. Buna alıştım artık, kendimi bunun için eskisi kadar hırpalamıyorum.

Mükemmeliyetçi değilsiniz sanki!..

Öyle demeyelim, belki mükemmeliyetçi olduğum yönlerim vardır ama hayatta yüzde yüz diye bir şey yok. Hiçbir zaman tam olmayacak. Hiçbir zaman bir şeyi yüzde yüz becerebilmiş olamayacağım, bunu kabullendim. Bu mesleğin eğlencesi de budur belki, hep varmaya çalışmak yine varamamak.

Bu düşünceleriniz bir role hazırlanırken belirleşyici oluyor mu?

Her karaktere aynı soruyla başlıyorum: Nasıl olacak? Oynarken de aynı soruyu soruyorum: Oluyor mu acaba? Bitince de aynı soru: Noldu acaba? Stresi de var tabi bunun ama dediğim gibi beceremediğimi kabullendikçe stres daha az hırpalıyor. Bir de başkalarından başarılı olduğumu duyunca kendimi iyi hissediyorum. “Bak hiç de olmuyor değil” diyorum kendime.

Birçok ödülünüz var. Ödüller oyuncular için teşvik edici oluyor mu?

Olmaz mı, takdir edilmek kadar motive edici bir şey yoktur hayatta. Öte yandan gururlanıyorum da, güzel bir şey, mutluyum. Prestij herhalde. Dışarıya karşı oyunculuğunun ispatı olabilir. Tam bilemiyorum, benim çok bağ kurduğum şeyler değil. Alırken iyi hissediyorum, heyecanlanıyorum, biraz egom okşanıyor ama hemen sonrasında geçiyor bütün o duygular.

Kamera karşısında ya da sahnede çok daha fazlası gerekli sanırım...

Herkes için değişir bu durum ama ben oynarken ya da hazırlanırken de ödül düşünmüyorum. Ödül almak bir güven getiriyor belki oyuncuya ama amaç olabilecek kadar bir önemi de yok gibi geliyor. Karakterin dersini iyi aktarmak her zaman öncelikli sırada ama ödül verirlerse de seve seve alıyorum.

Bir yandan da sahnelerdesiniz...

Bu sezon Maghan Tylor’un yazıp Mehmet Ergen’in yönettiği Timsah Ateşi adlı oyunumuz var. İkinci sezonunda.

Kimileri yeni bir role hazırlanırken tam bir inzivaya çekilir...

Sanırım bu benim için de geçerli. Her rolün öncesinde etraftan soyutlanırım. Bu hem set yoğunluğunun getirdiği bir şey hem de kafa yoğunluğunun. Arkadaşlarımla, ailemle haberleşmem, telefonlaşmam biraz azalıyor ama hepimiz alıştık buna zaman içinde. Gün içinde karakter ve senaryo aklımda dolanır. Neler oldu, karakter nerelere yönlendi, nerelere yönlenebilir… Kendi kendime bir beyin fırtınası içinde olurum. Bu stresli bir şey aslında ama keyifli de bir şey.

Biraz çelişkili bir durum sanki?

Evet stres yüklü bir hal insana nasıl keyif verir bunu ben de çözebilmiş değilim. Normalde beslenmem çok düzensizleşir ama artık ona da dikkat ediyorum. Spor hayatımdan mecburen çıkıyor, maalesef. Zaman olmuyor.

Sizden söz edilirken "Biraz soğuk biri" yorumu yapılıyor...

İnsanların fikri, saygı duyarımn. İlk bakışta beni gerçekten soğuk biri olarak algılayabiliyorlar. Hayatımda beni başlarda soğuk bulup tanıdıkça seven insanlar da az değildir.

Bundan şikayetçi misiniz?

Öyle çok da soğuk biri değilim, sadece yeni tanıştığım birine karşı mesafeli olabiliyorum.

Biraz da bilinçli bir tercih sanki...

Mesafeler, bir insan davranışı olarak uzaklığıyla, yakınlığıyla hayatımız için çok önemlidir. Eskiden daha içekapanık ve ketumdum. Yaş aldıkça azaldı ve insanlardan soğuk olduğumu daha az duymaya başladım. Yayına hazırlayan: Canan Cangert

Yorumlar

Yorum Gönder