'Seçim günü vatandaşı tehdit eden bedelini öder'


'Seçim günü vatandaşı tehdit eden bedelini öder'

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Seçim günü hile yapan, vatandaşı tehdit eden bedelini öder" dedi.

ANKARA (AA) - Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Buradan bir kez daha uyarıyorum, seçim günü hile yapan, vatandaşı tehdit eden, okul bahçesinde veya sınıflarda vatandaşın iradesini şekillendirmeye çalışan, bir şekilde onların yerine oy kullanmak isteyen, oy kullanan... Bunların gerçekten cezası çok ağırdır. Herkes bunun bedelini öder, hukuk içinde bunların hepsinden hesap sorulur" dedi.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk oldu. 

Türkiye'nin ilk İngilizce haber kanalı TRT WORLD'ün dün yayına başladığının hatırlatılması ve vizyonunun sorulması üzerine Akdoğan, kamu diplomasinin çok önem taşıdığını belirterek, kamu diplomasisinin, herhangi bir partinin veya iktidarın propagandasını yapmak olmadığını ifade etti. 

Kamu diplomasisinin, bir ülkenin kendi tezlerini, ulusal çıkarlarını, ulusal güvenliğini koruyacak şekilde, bütün dünyaya kendi doğrularını, gerçekliğini anlatabilmek anlamına geldiğini vurgulayan Akdoğan, şunları kaydetti:

"Çok ciddi birtakım karalama kampanyalarının, tezviratların, yalan bilgilendirmenin olduğu bir ortamda, Türkiye'nin doğruları uluslararası kamuoyuna da açıklayabilmesi önemli. Bu yüzden İngilizce bir kanal, kamu diplomasisi dediğimiz zaman, bunda büyükelçiliklerimiz, devletin ilgili kurumları, oradaki sivil toplum örgütlerimiz, oradaki vatandaşlarımıza kadar geniş bir yelpazede yürütülen birçok faaliyetten söz edebiliriz. TRT WORLD de bunun önemli bir parçası olacaktır. Türkiye'nin gerçeklerini, Türkiye'nin tezlerini bütün dünya sathında anlatmış olacaktır. Bu Türkiye'nin son dönemde 'soft power' ile yani yumuşak güçle bölgede etkili olması yani dizileriyle, kültürüyle birçok alanda, turistlerin gelip gitmesiyle birçok alanda, bir 'soft power' ile Türkiye öne çıkmaya başladı. Bu da onun bir parçasıdır. TRT WORLD üzerinden Türkiye gerçekliğini, kültürünü, Türkiye'nin değerlerini, gelişmişlik düzeyini bütün dünyaya bir şekilde anlatabilmek, bu da bunun parçası olacaktır."

"İnsani odaklı yayın"

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, TRT WORLD'ün odağında tamamen siyaset olmayacağını, tamamen siyasi yayın yapmayacağını ifade ederek, dünya çapında İngilizce yayın yapan diğer kanalların hepsinin odağında farklı eğilimlerin bulunduğunu anlattı. 

TRT WORLD'ün ise odağında, doğrudan insan, insan hakları, insanların refahı, çocukların geleceği olacağını aktaran Akdoğan, "Olup bitenler insanların siyasetini nasıl etkiliyor, oralardaki güç kavgaları vesaire değil, insani nasıl etkiliyor. Bu insanın etnik kimliği, mezhebi, vatandaşlık bağı önemli değil. İnsan olarak Afrika'nın bir ülkesindeki insan da Ortadoğu'daki insan da Avrupa'daki insan da hepsi insan olarak görülecek ve insan odaklı bir yayın yapılacak. Bu Türkiye'nin insani perspektifle dünyaya nasıl baktığını, değer sistemiyle dünyaya nasıl baktığını göstermesi açısından da önemli bir açılım" diye konuştu. 

TRT ve AA'dan diğer partilere ambargo iddiaları 

Sorumluluk alanındaki TRT ve Anadolu Ajansı'nın yayınlarında, "Diğer siyasi partilere ambargo uygulandığı, yayın hakkı verilmediği" gibi eleştiriler bulunduğunun hatırlatılması üzerine Yalçın Akdoğan, bu konunun çok fazla speküle edildiğini, her seçimden önce de büyük bir tartışma, şikayetler yaşandığını anlattı.

Akdoğan, seçim döneminde, Avrupa Birliği ve AGİT'ten gözlemcilerin Türkiye'ye geldiğini, raporlar hazırladıklarını anımsattı. 

Her seferinde kamu imkanlarının kullanıldığı, pozitif ayrımcılık yapıldığı gibi eleştirilerin geldiğini ifade eden Akdoğan, bunun böyle olmadığının da ortaya çıktığını ve dünyanın bu gerçekliği bildiğini vurguladı. 

TRT'ye, "Hangi siyasi partiye, hangi siyasi parti genel başkanına ne kadar yer ayırıyorsunuz, haber olarak, röportaj olarak" diye talimat verdiğini belirten Akdoğan, bütün geçilen haberlere bakıldığında, TRT'nin herkes tarafından da bilinen bir stardardı bulunduğunu kaydetti.

 Haberler başladığında, Cumhurbaşkanı, başbakan, anamuhalefet lideri, diğer parti liderlerine yer verildiğini, bunun TRT kurulduğundan bu yana böyle yapıldığını anımsatan Akdoğan, hatta küçük parti liderlerinin TRT'ye "Bizi başka kanallar yayınlamıyor, Allah'tan TRT var" diyerek teşekkür ettiğini aktardı. 

Yalçın Akdoğan, "Eleştiriler değerlendirilir, incelenir, açıklanır. Ama siyasi ayrımcılık, ambargo söz konusu değil. Oyu çok düşük de olsa bunların hepsi diğer kanallarda yer bulamasa da TRT'de yer bulur" dedi.

Akdoğan, Anadolu Ajansı'na ilişkin de şu görüşlerini paylaştı:

"Dün akşama kadar sizin parti başkanlarıyla ilgili geçtiğiniz haberlerin dökümü ortada. Burada AK Parti ile ilgili 239 haber geçmişsiniz, bunun 100'ü Başbakan sıfatıyla, onu saymayalım, toplamda 239, Merkel ile basın toplantısı yapmış, bu da içinde. Yani hem hükümet başkanı olarak hem de AK Parti Genel Başkanı olarak hepsinin toplamı 239 tane haber geçmişsiniz. Sayın Kılıçdaroğlu'nu 203 tane geçmişsiniz. HDP'nin 82, MHP'nin 27 tane. Bu şu demek, bu partiler, genel başkanlar hangi etkinliği yaptıysa siz hepsini geçmişsiniz. Bunun haber değeri var veya yok diye düşünmemişsiniz. Yapılan bütün haberler geçilmiş. Niye diyelim MHP'nin daha düşük. O kadar faaliyet gösterdiği için. Bir lider 30, diğeri 4 yere gittiği için az haber olmuş. Burada sizin yapabileceğiniz bir şey yok. Sayı çok görünsün diye AA bir etkinlik uyduracak değil, onlar çok çalışırsa siz de çok haber geçersiniz. Tamamen parti başkanlarının etkinlikleriyle alakalı bir durum. Böyle baktığımızda bile tablonun son derece dengeli olduğu görülüyor, anlaşılıyor. Burada bu tür eleştirileri değerlendirmek, incelemek elbette bizim görevimizdir. Ama ambargo olduğu, kesinlikle kapıların kapalı olduğu, bunların yayınlanmadığı, bunlar gerçeği yansıtmıyor." 

Seçimde 1 milyon AK Parti'li

Yalçın Akdoğan, Türkiye'nin 1 Kasım'da sandık başına gideceğinin hatırlatılması ve "Kampanya sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz, AK Parti için yeniden tek başına iktidar görünüyor mu?" sorusu üzerine, seçime sayılı günler kaldığını belirterek, 175 bin sandıkta oy kullanılacağını anımsattı. 

Parti, hükümet ve devlet olarak gereken çalışmaları yaptıklarını, tedbirleri aldıklarını anlatan Akdoğan, parti olarak seçim günü yaklaşık 1 milyon kişinin görev alacağını kaydetti. 

Her sandıkta, bir partili kurul üyesi bulunduğunu, parti müşahidi ve yardımcısının da görev yaptığını ifade eden Akdoğan, şunları söyledi:

"Yani sandık başında 3 AK Parti'linin görev aldığını söyleyebiliriz. Okul, kat sorumluları vesaire bakıldığında doğrudan seçime dönük faaliyet yürüten yaklaşık 1 milyon AK Parti'li arkadaşımız görev yapacak. Burada amaç sandıklarda herhangi bir sıkıntı yaşanmaması. Sandık başında tüm partilerin mensupları faaliyet gösteriyorlar. Orada AK Parti'nin neticede bir üyesi var, diğer partilerin de üyeleri de var. Diğer partilerin de buna katılması, bu tablonun, objektif, şeffaf şekilde görülmesi, bunlar vatandaşta güven oluşturmak için katkıda bulunacak şeylerdir. Onun dışında 385 bin güvenlik görevlisi seçim günü faaliyette olacak." 

"Vatandaşlarımız müsterih olsun"

Akdoğan, seçim güvenliği bağlamında her türlü tedbirin alındığını belirterek, şu bilgileri verdi:

"Vatandaşlarımızın müsterih olması, sandığa huzur ve güven içerisinde gitmesi de çok büyük önem taşıyor. Seçim güvenliği sandıktan öncesinin de güvence altına alınmasıdır. Yani seçim gününden önce vatandaşın iradesi ortaya çıkarken bir baskı ve tehdit altında kalmamasıdır. Buna dönük de geçen seçime göre daha avantajlı, daha olumlu bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Seçim günü sıkıntı yaşanmaması, sandıkların korunması, hile yapılmaması bunlar da çok önemli. Burada güvenlik birimlerimiz gerekli tedbirleri aldılar. Ama vatandaşlarımızın duyarlı olması, şikayette bulunması, hakkını, hukukunu koruması, bunlar da çok büyük önem taşıyor. 

Buradan bir kez daha uyarıyorum, seçim günü hile yapan, vatandaşı tehdit eden, okul bahçesinde veya sınıflarda vatandaşın iradesini şekillendirmeye çalışan, bir şekilde onların yerine oy kullanmak isteyen, oy kullanan... Bunların gerçekten cezası çok ağırdır. Herkes bunun bedelini öder, hukuk içinde bunların hepsinden hesap sorulur. Geçen sefer de yüzde 100 bir partiye çıkan sandıklar vardı. Bunların çoğuyla ilgili şikayetler, soruşturmalar oldu. Seçim gününden sonraya da sarkan bir süreçtir bu. O süreçte de özellikle sandıklarda görevli olan kişilerin, partilerin, müşahitlerin şikayetçi olması çok büyük önem taşıyor. Kimse sessiz kalmasın. Orada AK Parti'li üye de var ama tamamen bir partiye çıkmış görünüyor veya CHP, HDP olabilir. Orada görevli arkadaşlarımızın, hangi partiden olursa olsun, bir olumsuzluk gördüğünde bundan şikayetçi olması, bunun araştırılması, soruşturulması bunlar önem taşıyor. Vatandaşın iradesine kimse musallat olmamalı. Kimse ipotek koymaya çalışmamalı, kimse gasbetmeye çalışmamalı. Milletin iradesi kutsaldır, gasbedilemez, baskı altına alınamaz, ipotek altına alınamaz, özgür bir şekilde tecelli etmesi önemli."

"En fazla çalışan partiyiz"

Seçim sürecinde, en fazla kampanya yürüten, en fazla çalışanın, etkinlik yapan partinin AK Parti olduğunu vurgulayan Akdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: 

"Bu yaşanan terör hadisesi, elbette sandığa gölge düşürmek de bunun bir amacıydı ve siyasi kampanyaları bir anda aşağı çekti. Yani, taziye günleri, ortak acıyı paylaşma günlerinde biz de acıyı paylaştık, taziye günlerinde miting yapmadık. Ondan sonra zaten terörün amacı hayatı esir almaktır, siyaseti baskılamaktır, seçime gölge düşürmektir, buna verilecek en güzel cevap siyasete güç vermektir, demokrasiyi, sandığı öne çıkarmaktır, kampanyaya devam etmektir ve bütün hayat akışının devam etmesidir ve çalışmalara başladık. Bundan en çok darbe vurulmak istenen AK Parti. 'AK Parti bir şekilde kaybederse, biz iç siyaseti istediğimiz gibi dizayn edebiliriz, Türkiye'nin dış politikasına yön verebiliriz'... Terör zaten siyaset mühendisliğinin bir parçası olarak kullanılan bir enstrüman. Diğer partilerin daha az çalışma, kampanya yaptığı bilindiği için bundan en fazla olumsuz etkilenecek AK Parti idi. Hedefe konulan da zaten AK Parti'nin başarısı."

"Vatandaşımız her şeyi gördü, partilerin notunu verdi"

Bu nedenle AK Parti olarak şu anda çok daha yoğun şekilde kampanya yürüttüklerini anlatan Akdoğan, şöyle konuştu: 

"Genel bir sessizlik hali var ama bu sessizlik hali katılımın düşük olacağı anlamına gelmiyor, vatandaşın bir fikri olduğu, karar verdiği anlamına geliyor. Vatandaşımız 7 Haziran seçiminden sonra yaşanan her şeyi gördü, partilerin notunu verdi ve bir fikri, kanaati oluştu. Bu siyasal davranışı Pazar günü ortaya koyacak. Böyle baktığımızda seçimden önce yaşananlar kadar seçimden sonra yaşananlar da bu seçimin kaderini belirleyecek olaylardır. Hükümet kurma girişimlerinde partilerin takındıkları tavırlar. Terör olaylarından sonra partilerin sergiledikleri tutumlar ve 7 Haziran seçimlerinden ne kadar ders alıp, bundan sonuç çıkarıp, seçim beyannamelerini ona göre hazırlamaları, ona göre siyasi bir üslup geliştirmeleri, ona göre bir siyaset tavrı geliştirmeleri, kendilerini yenilemeleri bağlamında baktığımızda vatandaşımız bu üç parametreye göre bence olup bitenleri değerlendirdi, bir karara vardı ve inşallah bunu pazar günü yansıtacak. Tablonun bizim açımızdan daha olumlu olacağını düşünüyorum."

"HDP her şeyi berbat etti, bıraktı"

AK Parti'nin, Doğu ve Güneydoğu'daki oylarının bir bölümünün 7 Haziran'daki seçimde HDP'ye gittiği belirtilerek, "AK Parti bu seçimde Doğu ve Güneydoğu'daki halkın oylarını alacak mı" sorusu üzerine Akdoğan, bölgede HDP'nin farklı saiklerle aldığı oyun bilindiğini söyledi.

Akdoğan, seçim öncesi bölgedeki halkın bilinç altına bir şeylerin pompalandığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Bu pompalanan şeylerin de HDP'nin aldığı oyda etkili olduğunu gördük. Bunlardan bir tanesi, 'HDP barajı geçmezse ortalık karışır, kıyamet kopar, ortalık yanar'. Sürekli bunu pompaladılar. Sonra 'Devlet bunlarla anlaştı, burayı bıraktı, siz bize yakın durun geleceğiniz için'. Bu tür birtakım yanlış şeyler hep pompalandı. Bunların şimdi hepsinin ortadan kalktığını görüyoruz. Çözüm Süreci'ni destekleyerek bir şekilde HDP'den bir ümit de duyarak oy veren insanlar, burada hayal kırıklığına uğradılar HDP'den. HDP her şeyi berbat etti, bıraktı. 'Size oy verdik, bu amaçla oy verdik ama siz elinize yüzünüze bıraktınız, her şeyi mahvettiniz' gibi bir eleştiri olduğunu da doğrusu görüyorum."

Çözüm Süreci'nin mimarının, lokomotifinin AK Parti olduğunu, atılan her adımın kendileri tarafından gerçekleştirildiğini dile getiren Akdoğan, "Ama HDP'ye de bir rol vardı bu sürecin içerisinde o role de ihanet etti HDP. Sürecin düşmanlarıyla işbirliği yaptı ve sürecin akamete uğratılmasında hem HDP'nin bu makas değişikliği hem PKK'nın 'devrimci halk savaşı' başlatması veya silahla amaçlarına ulaşmaya çalışması, farklı bir yola girmesi, bunların etkili olduğunu vatandaş görüyor. Bir tepki var" diye konuştu.

"Sabote eden, bozan, tehdit eden, baskı yapan bir örgüt var"

Akdoğan, terör örgütü PKK'nın son dönemde hayata geçirdiği stratejinin halkı canından bezdirdiğini belirterek, "Vatandaş haklı olarak buna tepki gösteriyor. Şu anda PKK'nın yaptığı çağrılara halkın olumlu karşılık vermemesi ve devletin yaptığı operasyonlara çok ciddi halk desteği olması ki bu yüzde 70'ler civarındadır halk desteği" dedi. Ciddi halk desteğinin birçok sebebinin olduğunu dile getiren Akdoğan, şunları kaydetti:

"Bir sebebi de örgütün oradaki bu şehir merkezlerine meseleyi taşıyıp hendekler kazması, bombalar yerleştirmesi. Çocuklar okula giderken bomba patlıyor. Esnaf sürekli kepenk kapatıyor. Bir şekilde bölgede hayatı çekilmez hale getirdi bunların bu eylem türü, şehir merkezlerinde yeni silahlı unsurlar, illegalite. İnsanlar haraç vermeye zorlanıyor, yolu kesiliyor. Daha önce Çözüm Süreci'nde çok olumlu atmosfer vardı, turizm canlanıyordu, yaylalar kullanılıyordu, herkes geleceğe daha ümitle bakıyordu ama örgütün bu yaklaşımları bölge halkında bir tepki ortaya çıkmasına sebep oldu diye düşünüyorum. Bu operasyonlara desteğin yüksek olmasının bir sebebi de Çözüm Süreci'nde devletin iyi niyetinin görülmüş olmasıdır. Yani sürekli kucağını açan, hizmet eden, yatırım yapan bir devlet var. Ama sabote eden, bozan, tehdit eden, baskı yapan bir örgüt var. Burada devletin iyi niyetinin görülmesi de halkın bu PKK'nın çağrılarına karşılık vermemesinde etkili oldu. Bir sebep de terörle mücadele eden kahraman güvenlik görevlilerimizin gerçekten insani duyarlılıkla, perspektifle hareket etmeleri, hukuk içinde mücadele etmeleri. Vatandaşla teröristi ayırt ederek bir mücadele ortaya koyuyor olmalarıdır."

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, söz konusu sebeplerden dolayı operasyonlara desteğin yüksek olduğunu vurgulayarak, "Bu operasyonlar seçime endeksli değildir. Terör örgütünün bütün bu amaçları boşa çıkarılıncaya ve terör son bulana kadar bu operasyonlar devam edecektir" ifadesini kullandı.

"Bir yalan dünya oluşturuyorlar"

Akdoğan'a, HDP'nin 7 Haziran'daki seçim öncesinde Kobani'yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir açıklamasını kullanarak, "hükümeti Kürtleri katletmekle suçladığı" hatırlatılarak, "Bu seçimde de Sayın Demirtaş, yoğun olarak Kürtlere, 'Hükümet sizi katlediyor' diyerek Kürt vatandaşlar nezdinde AK Parti nefreti oluşturmaya çalışıyor. Siz HDP'nin bu seçim stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz? " sorusu yöneltildi.  Akdoğan bu soruya, "Kandan beslenen bir anlayışın gerilimden, krizden medet umması da çok şaşırtıcı olmaz" karşılığını verdi.

Terör örgütü PKK'nın on binlerce masum insanı öldürdüğünü, şehir merkezlerinde bombalar patlattığını anımsatan Akdoğan, şöyle devam etti:

"Bunlar, bunun siyasi uzantısı, adeta propaganda birimi, sözcüsü değiller mi? Hangi eylemi kınayabildiler? Doğrudan masum sivilleri katleden bu örgüte ne zaman tepki gösterebildiler? Bunların demokrat olabilmesi için önce bu insani duyarlılığı, bu demokratik duruşu ortaya koyabilmesi lazım. Bu yüzden bir örgütün, terör örgütünün paravan bir yapısı gibi bunlar kaldığı, hareket ettiği sürece söylemlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmaz. Kabil-i hitap olmaktan çıkmışlardır. Bu sürece ihanet ettiler, başka bir yola saptılar ve barajı geçmek için Çözüm Süreci'nin düşmanlarıyla statüko blokuyla birlikte hareket ettiler ve süreci bozdular. Burada sürekli bir ajitasyon, ayrımcı, hakaret eden bir dil var. Bu, 'Türkiyelileşme' iddiasında olan bir partinin takınacağı bir tavır değildir. Bakın, bomba patlamış, ilk dakika çıkıp, 'Katil devlet' diyor. 'Devlet seri katil oldu, insanları, halkımızı öldürüyor' diyor. Şimdi 'Türkiyelileşme' iddiasında olan bir parti böyle bir tavır sergileyebilir mi? 'Bütün toplum kesimlerine hitap ettiğini' söyleyen bir parti, 'Türkiye'nin bütünlüğünden yana olduğunu' söyleyen bir parti bu kadar ayrıştırıcı bir dil kullanabilir mi? İnsanları sokağa çağırabilir mi? Bu şekilde tahrik ve ajitasyon yapabilir mi? Burada bir yalan dünya oluşturuyorlar."

"Çok büyük bir çarpıtmadır"


Sürekli propagandayla Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı oluşturulmaya çalışıldığını ifade eden Akdoğan, "Sanki AK Parti, 'Kürtlerin düşmanıymış' gibi, Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta veya Kürtlerin yaşadığı başka yerler de dahil, 'AK Parti, bunlar, Kürtlere düşman, hasmane bir tutum takınıyormuş' gibi bir tavır içerisine giriyorlar" dedi.

Akdoğan, bunları son derece yanlış olarak nitelendirerek, "Kuzey Irak'ta bugün Kürtlere kim sahip çıkıyor?" diye sordu. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile en iyi ilişkiye Türkiye'nin sahip olduğunu vurgulayan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları söyledi:

"Suriye'de Kürtlere kim sahip çıktı? Suriye'den ilk göçmen dalgası Kürtlerdi, Kobani'den PYD zulmünden kaçan Kürtlerdi. Onlara kim sahip çıktı? Kobani'de yapılan her şeyi, insani yardımı Türkiye yaptı. Oradaki insanlara Türkiye kucağını açtı. Onlar bizim kardeşimizdir, komşumuzdur, akrabalık ilişkileri olan bir halktır ve Türkiye onlara insani açıdan yapılması gereken her şeyi yapar. Uluslararası güçleri, koalisyon güçlerini, batılı güçleri zorlayan, 'Bu insanlık dramına son verilmesi lazım. Siz de taşın altına elinizi koyun' diyen de Türkiye'dir, onları zorlayan Türkiye'dir. Peşmergelerin geçişini sağlayan Türkiye'dir. Yani Kobani konusunda her şeyi yapan hükümete dönüp teşekkür etmek yerine onu 'Kürt düşmanı' ilan etmeye çalışmak çok büyük bir çarpıtmadır bu, algı operasyonudur, karalamadır, insafsızlıktır, bu oyuna gelmemek lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızın çok iyi niyetli söyledikleri bir şeyi öyle bir çarpıttılar ki bile bile kötü niyetle o kadar suistimal ettiler ki yazık günah değil mi? Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki Obama görüşmesinde, 'Burada sadece hava operasyonlarıyla bu olmaz, Kobani düştü düşecek, karadan müdahale edilmesi lazım. Yani daha fazla bir çaba gösterilmesi lazım' sözlerini alıp, burada 'Kobani düşüyor, oh ne güzel oluyor' gibi takdim etmek bu yakışıyor mu? Oradaki insanlara dostluk yapmak mıdır?  Siz böyle yaptığınız zaman, Türkiye'yi, hükümeti sürekli Kürt düşmanı gibi gösterdiğiniz zaman o Kobani'de yaşayanların lehine bir şey mi yapmış oluyorsunuz? Bu dostluğa mı hizmet etmiş oluyorsunuz, yoksa bunu bozuyor musunuz, sabote mi ediyorsunuz, kin ve nefret tohumları mı ekiyorsunuz?"

"Davul onun boynunda tokmak Kandil'in elinde"

"Demirtaş geçen seçimde bir PR ürünüydü yani 'Türkiyelileşme', şirinlik vesaire bu sefer hepsi döküldü, makyajı döküldü ve biraz kazıyınca altında başka bir yapı çıktı, üslup olarak da anlayış olarak da farklı" diyen Akdoğan, daha ayrıştırıcı, hakaret eden dil kullanan, bir aktörün önlerinde olduğunu söyledi. Akdoğan, şöyle devam etti:

"Aktör bile diyemiyorum çünkü davul onun boynunda tokmak Kandil'in elinde. Şu anda Kandil'in esareti altında. Bu kadar HDP'nin de aleyhine olacak şekilde böyle bir yere savrulmuş olmaları aslında nasıl bir yanlışta debelendiklerini gösteriyor. Çözüm Süreci'ni sabote edecek bir siyaset tarzı geliştirmeleri, Paralel Yapı ile işbirliğinden başka birtakım kesimlerle ittifak kurarak bu sürecin bozulmasına sebep olacak birtakım yaklaşımlar içerisine girmeleri diye baktığımızda bunun da çok iyi görülmesi lazım. Yani sen silahın gölgesinde siyaset yapacaksın ondan sonra da kendi devletine, hükümetine sürekli hakaret ederek bir yere varmaya çalışacaksın, peki bu ülkeye senin bağlılığın yok mu? Aidiyetin senin nereye? Kendi ülkene, devletine bir bağlılığın yoksa başka bir ülkedeki bir yapıya sürekli müzahir bir şekilde onun sözcüsü gibi konuşuyorsan o zaman git orada siyaset yap. Sen Türkiye'nin demokratik imkan ve kabiliyetinin gelişmesiyle bugün bu lafları edebiliyorsun, burada siyaset yapabiliyorsun ama burada nankörlük yapmamak lazım."

Demokrasiyi herkesin ortak değeri olarak nitelendiren Akdoğan, "Buradaki bütün farklılıklar, hangi kesim olursa olsun demokrasi içinde mücadele verebilirler, düşüncelerini açıklayabilirler ama burada bu yapılan, toplumu ayrıştıracak şekilde tahrik edici dil kullanmak ve sürekli devleti 'katil' ilan etmeye çalışmak bu doğru bir yaklaşım değildir. O kadar kendilerine güveniyorlarsa hodri meydan PKK'ya desinler ki 'çekilin, gölge etmeyin, Türkiye'yi terk edin' o zaman görelim ne kadar oy alıyorlar, etleri ne butları ne? Bakalım insanlar korku, baskı olmadan onlara ne kadar oy verecekler, görelim" ifadelerini kullandı. 

"Hizmetleri, yatırımları bu hükümet yaptı"

Son yaşanan terör olaylarından sonra herkesin Çözüm Süreci'nin akıbetini sorduğu belirtilerek, "Çözüm Süreci devam edecek mi? Bunun devamı neye bağlı? AK Parti tek başına iktidar olmazsa Çözüm Süreci sona mı erer?" sorusu üzerine Akdoğan, çözüm ve öncesindeki tüm süreçleri bu hükümetin bu ülkenin temel bir sorunun çözmek için başlattığının altını çizdi.  

Bu süreçte yapılan her şeyi tüm reformları bu hükümetin yaptığını belirten Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hizmetleri, yatırımları bu hükümet yaptı. Onlar sadece engel oldu. Bazen, 'biz mücadele ettik onun sonucunda bunlar oldu' diye propaganda yapıyorlar, böyle bir şey yok. Bunlar sadece süreci zehirlediler, sabote ettiler, olumlu adımların atılmasını bile yavaşlattılar. Çünkü bütün bu yapılanlar toplumsal destekle oluyor. Terörün varlığı, terör örgütünün bir şekilde bu süreci sabote edecek işler yapması toplumsal desteği azaltıyor. Bu yüzden de sürece hep zarar verdiler. Bundan sonra da bu felsefeye bu yaklaşıma sahip olan AK Parti iktidarıdır. AK Parti ne kadar güçlü olursa Çözüm Süreci o kadar hızlı bir şekilde neticelenebilir. Burada Çözüm Süreci'nin şu anda buzdolabında olması bizim Kürtleri kucaklamayacağımız, hizmet etmeyeceğimiz, yatırım yapmayacağımız, yaptığımız reformlardan geri adım atacağımız anlamına gelmiyor. Oradakiler bizim vatandaşımızdır, hangi etnik kökene, mezhebe ait olursa biz bütün vatandaşlarımıza hizmet etmeye, reform yapmaya, yatırım yapmaya devam edeceğiz."

Bu süreci zehirleyen, süreci sürdürülemez hale getiren bir örgüt ve eylemleri olduğunu vurgulayan Akdoğan, "Siz isteseniz de yapamıyorsunuz, birileri yol kesiyorsa, adam kaçırıyorsa, tehdit ediyorsa, şehir merkezlerinde yapılanmalara gidiyorsa o zaman siz isteseniz de bunu devam ettiremiyorsunuz" dedi. 

Bu sürecin devam edebilmesi için bütün bu illegalitenin devre dışı kalması gerektiğini söyleyen Akdoğan, şunları kaydetti:

"Bundan dolayı bu operasyonlar önem taşıyor, Çözüm Süreci'nin selameti açısından da önem taşıyor. Hem Çözüm Süreci perspektifini koruyoruz, bunu yapacaksak biz yapacağız, başka hiçbir parti de bunu yapamaz. Halkımızın hakkını hukukunu korumak için kamu düzeni tesis etmek için de güvenlik politikaları aynı şekilde devam edecek. AK Parti bu anlayışı devam ettirecek. Bunun ötesinde diğer partilerin bu meselelere katkıda bulunmasını da önemsiyoruz. CHP keşke bu konuda bugüne kadar destek verseydi. Şimdi 'Meclis'e havale edelim, Meclis çözsün' diyor. Biz Meclis'te Çözüm Süreci Komisyonu kurduk üye bile vermediler, katılmadılar. Bu yüzden somut öneriler, teklifler bütün partilerin ortak öneride bulunması biz bunu önemsiyoruz bu süreci dediğim şekilde devam ettireceğiz."  

"Bunu Kürt kökenli kardeşlerimizin de anlaması lazım"

HDP'lilerin "biz görüşüyoruz, seçimden sonra Çözüm Süreci hemen başlayacak" gibi yalanlar ortaya attığını da belirten Akdoğan, bu sözlere kimsenin inanmamasını istedi. 

"Bunların sözünün inandırıcılığı kalmadı, tam bir hayal kırıklığıdır bunlar" diyen Akdoğan, HDP'nin süreçte oynaması gereken rolü oynamayarak sürece ihanet ettiğini yineledi. 

Burada HDP'ye oy verenleri değil, yanlış yapan HDP yöneticilerini dile getirdiğini vurgulayan Akdoğan, "Düşünün sürekli size hakaret eden, 'katil' diyen 'hırsız' diyen, 'arsız' diyen sürekli süreçleri bozan birisiyle siz nasıl bunu devam ettirebilirsiniz. Bunu Kürt kökenli kardeşlerimizin de anlaması lazım" ifadelerini kullandı. 

Hep iyi niyetle, samimiyetle yürümeye çalışan bir hükümet olduğunu dile getiren Akdoğan, karşılarında ise sürekli bozan, tahrik eden bir anlayış olduğunu vurguladı. 

"Demirtaş'ın bir yere 'Kürdistan' demesiyle orası Kürdistan olmuyor"

PKK'nın Suriye kolu PYD'nin Fırat Nehri'nin batısına geçme girişimine karşı yapılan operasyon hatırlatılarak, "Sayın Demirtaş ise Cerablus dahil kuzey bölgelerini Kürdistan olarak niteledi. Burası Kürdistan mı, Türkiye neden müdahale ediyor?" sorusuna Akdoğan, "Demirtaş'ın bir yere 'Kürdistan' demesiyle orası Kürdistan olmuyor. Bunların çıkıp, 'biz özerklik ilan ettik' demesiyle de özerklik olmuyor. Bunlar lafla olacak şeyler değil" yanıtını verdi.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle konuştu:

"Tarihte nerelerin bu adla adlandırıldığı da biliniyor. Burada bir kere Fırat'ın batısı denilen alan Afrin'e kadar olan bölgede burada yaşayanların etnik dağılımı da bellidir. Arapların ve Türkmenlerin çoğunlukta yaşadığı bir bölgedir, çok düşük oranda Kürtlerin de olduğu bir bölgedir. Bu yüzden buraya hemen böyle çıkıp da hiç tarih, coğrafya bilmeden 'burası Kürdistan'dır' vesaire demek oradaki insanlara haksızlıktır. Türkiye'nin buradaki hassasiyeti bellidir. Kobani'de yapılması gerekenleri, insani yardımları, kucaklamayı yapan Türkiye'dir. Buna rağmen bir algı operasyonu yapılıyor, sanki 'Kürtlere düşmanmış, karşıymış' gibi, böyle bir şeyimiz yok bizim. Esed'le Türkiye'nin ilişkilerinin olduğu zamanda, orada Kobani'de neydi tablo? Küçük küçük Kürt gruplar vardı. Onlar vatandaş bile sayılmıyordu, nüfus kağıtları bile yoktu. Biz o dönemde bile onların hakları için mücadele ediyorduk."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın o zaman yapılan görüşmelerde sık sık Esed'e "Bunları vatandaş olarak kabul edin hakkını, hukukunu verin" dediğini aktaran Akdoğan, kendilerinin oradaki insanların hak ve özgürlükleri için mücadele eden bir hükümet olduklarının altını çizdi. 

Akdoğan, "Onlar, şimdi Kürtlere zulmeden, baskı yapan, Esed'le işbirliği yapabiliyorlar. Kürtleri yok eden, Baba Esed o Esed, Kürtlere onlardan daha büyük zarar veren kimse geldi mi insanlık tarihinde? Ama onlarla işbirliği yapabiliyorlar, bunlarda Stockholm sendromu var. O bölgede dediğim gibi Arapların, Türkmenlerin olduğu bölge, oranın bu şekilde adlandırılması yanlıştır" diye konuştu.

PYD'nin kendilerine tabi olmayan Kürtleri kaçırdığını, oradaki Arapların, Türkmenlerin evlerini yaktığını dile getiren Akdoğan, tam bir sindirme ve kaçırma politikası izlendiğini anlattı. 

Kandil'den getirdikleri silahlı adamlarla ceberut bir yapı kurulduğuna işaret eden Akdoğan, "Şimdi bu nasıl geliştirebiliriz? Şimdi Fırat'ın batısına geçip, oradaki Türkmenleri, Arapları da, ana yurdudur. Oradaki halkların, oradan nasıl kaçırabiliriz, nasıl sindirebiliriz? Böyle bir yaklaşım içinde. Kusura bakmasın kimse, Türkiye buna seyirci kalmaz. Ne sınırımızdaki terör faaliyetlerine göz yumarız, ne de orada Arapların, Türkmenlerin, diğer unsurların bir şekilde buradan kaçırılmasına, sindirilmesine, yok edilmesine" değerlendirmesinde bulundu. 

Yapılanların adeta bir soykırım olduğunu belirten Yalçın Akdoğan, buna seyirci kalınamayacağını tekrarladı. 

Suriye'nin geleceğine Suriye halkının bir bütün olarak karar vereceğini dile getiren Akdoğan, "Biz oradaki bütün halklar, Arap olsun, Türkmen olsun, Kürt olsun. Bunlar bizim kardeşimizdir, bunların hiçbiriyle problemimiz yok. Onlara baskı yapan yapılarla problemimiz var. Bunun adı ister Esed olsun, ister PYD olsun, ister IŞİD olsun bunlarla problemimiz olur ama halklarla problemimiz olmaz" diye konuştu. 

"Millet de kimin ne mal olduğunu pazar günü ortaya koyacak" 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yönelik hakaret içeren sözlerinin hatırlatılması üzerine Akdoğan, "Türkiye yapar, o da izler. Türkiye'nin neler yaptığını, neler yapma kapasitesine sahip olduğunu izler. Millet de kimin ne mal olduğunu pazar günü ortaya koyacak" dedi.

Bu tür ifadelerin bir parti başkanına yakışmadığını kaydeden Akdoğan, bu tür sözlerin paniğin ürettiği şeyler olduğunu söyledi. 

HDP'nin kaybetme korkusuyla her şeyi berbat ettiğini vurgulayan Akdoğan, "Şimdi bir kaybetme korkusuyla böyle bir noktaya getirelim. Gerilim, bir kriz olması lazım. Sürekli sanki 'hükümet Kürtlere karşı bir davranış içerisinde, sürekli kavga halinde.' Bunlar son derece yakışıksız ifadelerdir ve sen kendi devletine bir aidiyetin, mensubiyetin yokmuş gibi sürekli böyle bir dil kullanırsan, o zaman birileri sana 'git Kobani'de siyaset yap' der" açıklamasında bulundu. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Terörle mücadele operasyonlarının oyları artırmak için özellikle yapıldığı" yönündeki iddialarının anımsatılması üzerine de Akdoğan, "7 Haziran da bir seçimdi, daha önce niye yapılmadı?" sorusunu yöneltti. 

Kendilerinin 10 ayrı seçime girdiğini, böyle bir şeyden hiçbir zaman medet ummadıklarını vurgulayan Akdoğan, bir inandırıcılığının bulunmadığını ve bunun bir sonuç olduğunu belirtti.

Bu tür söylemlerin, "örgütün yaptıklarını görmezden gelme" anlamına geleceğini ifade eden Akdoğan, "Siz kalkıp 'operasyonlar bu amaçla yapılıyor' derseniz size derler ki o kadar uyuyan polisler şehit edildi. Eşinin yanında sivil askerler şehit edildi, bir sürü vatandaş hayatını kaybetti. Bunları kim yaptı? Terörü sen masum göstereceksin, olup biten bütün terör olaylarını görmezden geleceksin ve hükümete diyeceksin ki 'oy kazanmak için operasyon yapıyorsunuz.' Bu operasyonlar seçime endeksli değildir. Vatandaşın hakkını hukukunu korumak için bu operasyonlar seçimden sonra da hız kazanarak devam edecektir" değerlendirmesini yaptı.

PKK terör örgütünün 7 Haziran'dan sonra eylemsizliğinin bittiğini açıkladığını anımsatan Akdoğan, şunları kaydetti:

"Devrimci halk savaşı ilan eden PKK'dır ve diğer örgütlerdir. Onların sempatiyle baktığı diğer örgütler, MLKP'sinden DHKP-C'sine kadar. Bütün bunlar eş zamanlı Türkiye'ye saldırıya geçmiştir ve bunun bir sonucu olarak AK Parti Hükümeti, devlet bir takım operasyonlara başlamıştır. Bu bir sonuçtur, sebep değildir. AK Parti siyasi siyasi hesaplarla, insan hayatı üzerinden böyle işlere girişecek bir anlayışa sahip değildir. Kimlerin insan hayatına kastettiği bellidir. Kimlerin de insan hayatı üzerinden siyaset yaptığı bellidir. AK Parti buna karşı mücadele eden bir siyasi anlayıştır. Burada bütün örgütler, adı ne olursa olsun ister MLKP, ister IŞİD, ister DHKP-C olsun bunların hepsi kötüdür. Bunların hepsiyle eş zamanlı olarak mücadele ediyoruz. Eş zamanlı derken Paralel Yapı'yı da bunun içine katıyorum. Çünkü oda bu kirli şer ittifakının orkestra şefidir. Bütün bu örgütlerle, partilerle vesaire işbirliği içindedir. Türkiye aleyhine yürütülen uluslararası zemindeki kampanyanın konsorsiyumun da önemli bir parçasıdır. Bu yüzden nasıl süreci sabote etmek için ellerinden gelen her türlü kötülüğü yaptılarsa şimdi terörle mücadele sürecini akamete uğratmak için de her türlü kötülüğü bu paralel yapı yapıyor. Buna karşı da eş zamanlı mücadele etmemiz, hem demokrasimiz, hem hukukumuz için hem de terörle mücadelenin başarıya ulaşması için de çok büyük önem taşıyor. Bakın bunun IŞİD zihniyetinden hiç bir farkı yoktur."

"Paralel Yapı'nın temel felsefi de budur"

DAEŞ'in temel felsefesinin "amaca ulaşmak için her yol mubahtır" olduğuna dikkati çeken Akdoğan, "Paralel Yapı'nın temel felsefi de budur. Bir tanesi insanların hayatına kastetmektedir, diğeri insanların hayatını mahvetmektir. Türkiye'de de mahvetmedikleri insan hayatı kalmadı. Her kesime zarar verdiler, bir ihanet şebekesidir bu. Casusluk faaliyeti yürütüyorlar başka bir takım yapılar adına yani Türkiye düşmanlarının amacına hizmet edecek şekilde burada yılanla çuvala girmekten de çekinmiyorlar. Bütün bunların hepsiyle eş zamanlı mücadele etme çok büyük önem taşıyor" dedi. 

Seçimden hayırlı sonuçlar çıkması temennisinde de bulunan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "AK Parti siyasetine Türkiye'nin çok ihtiyacı var. Güven ve istikrarın sürmesi için ihtiyaç var. Türkiye'nin birlik siyasetine ihtiyacı var. O da AK Parti siyasetidir. AK Parti'nin ortaya koyduğu projelere Türkiye'nin ihtiyacı var. Böyle baktığımızda Türkiye'nin AK Parti siyasetine ihtiyacı var. İnşallah halkımız bu yaşananları da değerlendirerek, bütün partilerin notunu verecektir" diye konuştu. 

 

Yorumlar

Yorum Gönder