Burçin Terzioğlu, geçtiğimiz ay onuncu bölümünün ardından ekranlara veda eden "Yalancı" dizisinin edebiyat öğretmeni Deniz karakterini canlandırmıştı. Henüz beş yaşındayken mesleki kariyerine çocuk oyuncu olarak adımını atan Terzioğlu, "Patron Duymasın" ve "Çıplak Vatandaş" adlı uzun metrajlı filmlerde yer almıştı. Hülya Avşar ile Cihan Ünal'ın "Kadın İsterse" adlı dizisinde şöhret merdivenine ilk adımlarını atan sanatçı, "Fırtına dizisinde" Zeynep karakteriyle ilk kez başrolde yer aldı. Bu dizinin setinde tanıştığı Murat Yıldırım ile hayatını birleştiren Burçin Terzioğlu, altı yıl sonra eşinden boşandı. "Ezel"de Azad Karaeski, "Merhamet"te Deniz, "Poyraz Karayel" dizisinde Ayşegül Çilingir karakterleri ile hep başroller üstlendi. Netflix'in ilk Türk dizisi "Hakan: Muhafız"da Rüya Erdem rolünden sonra "Kurşun"da gazeteci Leyla Devrim'i oynadı.
Sanat kariyerinize beş yaşındayken başladınız. O haliniz karşınıza çıkıverse neler söylerdiniz ona? Bu karşılaşmayı nasıl değerlendirirdiniz?
Her şeyden önce harika bir karşılaşma olurdu bu… Önce sıkı sıkı sarılır, öper koklardım onu. Türlü nedenlerle sessiz sessiz ağladığın gecelerin olacak, çokca hayal kırıklığı yaşayacak, hayatını projelerle bölüm anılarıyla hatırlayacaksın, engellere takılıp düştüğün zaman el uzatan olmayacak. Bütün bunlara rağmen sen yılmadan, aşkla, kendine ve karşındakilere saygını kaybetmeden işini yapacaksın... Hayran olduğun oyuncularla sahne paylaşıp ellerinden ödüller alacaksın. Sakın oyuncu olmaktan vazgeçme küçük kız, o senden vazgeçmeyecek çünkü” derdim.
Yıllar içinde senin gönlünde farklı bir yer edinen rollerin oldu mu?
İçinde yer aldığın her bir proje, kendi önemi, neşesi ve zorluklarıyla gelir. Her projenin getirdikleri olduğu kadar benden çaldığı şeyler de oldu. Kimisi "Artık buraya kadar" demişken beni tekrar işime bağladı. Azad, Deniz, Ayşegül... Onları nasıl unutabilirim. Her biri benim güzel kızlarım. İyi ki hepsiyle tanışıp onlarla uzun zaman birlikte yaşamışım. Bir ömür unutulmayacak isimler benim için.
Meslek kariyerinde unutamadığın bir an var mı?
Olmaz olur mu, her oyuncunun vardır unutamadığı anları. Benimkisi sinemanın sultanı Türkan Şoray’ın elinden ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü aldığım andı. Çocukluğumdan bu yana hayranlıkla izlediğim, usta bir ismin elinden o ödülü alıyor olmak hem çok heyecanlı hem de çok gurur vericiydi benim için.
"Yalancı" geçtiğimiz ay ekrana veda etti ve sanki bu dizideki Deniz karakteriyle pek çok kadına ilham oldun, onlara cesaret verdin. Bu konuda sizin yorumunuz nedir?
Son dönemde yaptığım dizilerden sahneleri ve repliklerimi bir kolaj yapıp altına Türkiye’nin en başarılı feministi yazmış bir sosyal medya kullanıcısı. Önce gülüp sonra bir düşünmüştüm. Feminizmi sözlük anlamıyla düşünüp onun üzerinden konuşacak olursak başarılı mıyım onu bilmem ama kadın hakları konusunda farkındalık yaratmak adına bir hayli emek verdim diyebilirim.
İngiliz dizisi Liar'dan uyarlanmıştı Yalancı. Dizinin orijinalini izlemiş miydiniz Bu tarz yapımlarda rol almak avantaj mı yoksa dezavantaj mı?
Elbette izledim o diziyi. Sonunu bilerek oynamak gibi bir his uyandırmıyorsan seyirciye, uyarlama dizilerde rol almakta hiç sıkıntı yok. Ayrıca ben uyarlama eserleri tercih ederim. Hem yazar için hem yönetmen hem de oyuncu için bir yol haritası çıkarıyor. Bel kemiğini oluşturan ana hikayeyi bilmek, birkaç bölümle sete girmek büyük rahatlık.
Hayranların sizi çok sessiz sakin, işinde gücünde biri olarak tanıyıp sevdi. Gerçekten böyle misiniz?
Sanırım öyleyim. Sakin bir mizaca sahibim. Çok eğlendiğim, çok kahrolduğum zamanlarım oldu, oluyor da. Ama bunları evimde, özelimde yaşamaya çalışıyorum. İnsanların ağzında malzeme olmak, o negatif enerjiyi yüklenmek istemiyorum. Hayatına özen gösterdiğinde çevrendekilerden de bunu talep etme hakkın oluyor. Ama insanız sonuçta, her şey bizim için, kısıtlamıyorum kendimi. Hayatı ıskalayacak kadar da müsrif değilim.
Çevrenizde size dair en büyük şikayet konusu nedir?
Hımmmm! Mesajlara çok kısa cevap yazarım. Çok kısa konuşur, telefonu çok hızlı kapatırım. Bazen kapattığımı telefonun ekranına bakınca anlarlar. Gruplarda uzun uzun yazışırlar, ben sadece ‘ok’ derim ve herkes çok söylenir bu duruma da. Ama herkes alıştı bu huylarıma.
Yaşınızı saklamıyorsunuz. O çocuk oyuncu artık 41 yaşında. Hayatına dair bir özet yapman gerekse neler söylersin?
Hayat kısa metrajlı bir film gibi sanki, geçivermiş yıllar. Ne zaman muzlu süt içip babasının kucağında sete giden kız çocuğundan kendi kararlarını veren, seçimlerini kimseye sormadan yapan, sorumluluk alan, hayatın tercihlerden ibaret olduğunu öğrenmiş bir kadına dönüştüm, ben de bilmiyorum.
Büyümek, yaş almak kötü mü?
Aksine, mükemmel bir şey. Derslerle, deneyimlerle, seyahatlerle, tutkuyla, işle dolu bir hayat geçirdim. Şımarmaya zaman bulamadan sadece çalışıp yarışı kendimle yaptım, kalp kırmaktansa kırılmayı yeğledim. Şu hayatta başarı sayarak söylediğim tek şey iyi insan olmaya çalışmam. Bir çocuğum olsaydı onu iyi üniversitelerde okutmak, derslerden derslere koşturmak, ona en iyisini giydirmek yerine tek bir şey için çabalardım: Vicdanlı, empati duygusu yüksek, saygılı, hiçbir canlıya zarar vermeyen, iyi bir insan olması için...
Genel olarak nasıl geçti o yıllar?
Hayatım hatalardan, kayıplardan, başarılardan, yenilgilerden, düşmelerden, kalkmalardan örülü; herkesinki kadar mutlu ve zor bir hayat. Şu an fırsatım olsa yine de hayatımda hiçbir şey değiştirmem, o deneyimden, öğrendiğimden vazgeçmem. Ben esas bundan sonrasını merak ediyorum.
Yılların getirdiği çizgilere siz de müdahale ettiniz mi?
Estetiğim var bir tane, onu da hiç saklamadım. Aynı da kalmıyorum aslında; yaşım gereği çizgilerim, derinleşen hatlarım var. Onları da seviyorum. Her yaşın getirisine açığım. Aksi yaratılışa aykırı. Cildime iyi bakıyorum. Kolajen alıyorum, temizliğine özen gösteriyorum. Yaşımın ihtiyacı olan bakım ürünlerini kullanıyorum.
Her işin zorlukları var ama sizin için mesleğinizin en zorlu yönleri nelerdir?
En başta stres yüklü bir uğraştır oyunculuk. Zamanla yarıştığın, hayatını etkileyen hatta başkalarının hayatlarını etkileyen kararlar alıp verdiğin bir düzen var sette. Her şey göründüğü kadar renkli değil ne yazık ki. Zor ki ne zor! O göz kamaştıran ışıkların ardında özgürlüğünün kısıtlandığı, herkesin senin hakkında seni tanımadan fikrinin olduğu, yaşadıklarının herkes tarafından yoruma açık olduğu bir meslek bu. Hep söylüyorum, oyunculuk âşık olmadan yapılacak bir şey değil. Ama elbette bizden çok daha ağır şartlarda çalışan, farklı meslek grupları var. Ve onlarınkilerin yanında bizim yaşadığımız zorlukları anlatmak onlara karşı yapılan bir haksızlık olur. O yüzden özetle şunu söyleyebilirim ki; hangi meslekte olursan ol, severek yapmıyorsan bir ömür devam etmek çok zor.
Yorumlar