Söyleşi sırası Öykü Karayel'de


Söyleşi sırası Öykü Karayel'de

Kariyerine Kenter Tiyatrosu'ndaki kısa eğitimle başlayan Öykü Karayel de mektepli ünlülerden. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne giren Karayel, henüz öğrenciyken "Güzel Şeyler Bizim Tarafta" adlı oyundaki Ayşe rolü seçmesini 30 aday arasından kazandı.

Yıllar içinde Kuzey Güney, Kalp Atışı, Muhteşem Yüzyıl ve Kara Para Aşk dizilerinde de oyunculuğunu sergileyen Öykü Karayel, son olarak "Muhteşem İkili" dizisindeki "Yağmur" tiplemesiyle başrolü üstlendi.

Geçtiğimiz yaz şarkıcı Can Bonomo ile hayatını birleştiren Karayıl,  "Terk" adlı tiyatro oyunu için bir kez daha sahneye çıktı.

Güzel oyuncuya, kariyerinin dönüm noktalarını, özel hayatını ve gelecek planlarını sorduk!..

Sessiz ve içine kapanık bir haliniz var. Gerçekten de hep böyle midir Öykü Karayel?

Sanırım evet. Bu yüzden beni durgun ya da enerjisiz sanıyorlarsa da benim doğam bu. Duyguları çok uçlarda yaşamamak bana iyi geliyor.

Hiç sinirlendiğin zamanlar olmuyor mu?

Genelde sakin olsam da öfkeye kapıldığım, ayarı kaçırdığım anlar da oluyor tabii ki.

Geçen temmuz ayında dünya evine girdiniz. Nasıl gidiyor evlilik, neler değişti hayatında?

Harika gidiyor ama çok da bir şey değişmedi. Biz zaten beraberdik. Sanki bir gece arkadaşlarımızla, ailelerimizle toplaşıp eğlenmişiz de tekrar devam ediyormuşuz gibi oldu.

Can Bonomo ile evlenme kararını verdiren şey neydi size?

Zor bir hayatı olmuş, ancak o güçlüklerden olgunca çıkabilmiş bir erkek daima çok zekidir.

Kendinizden söz etmeyi sevmiyorsunuz galiba! Öyle her an söyleşi vereyim, kendimi anlatayım diye bir merakınız var mı?

İnsanın sürekli kendinden bahsetmesi bana tuhaf geliyor. “Ben şöyleyimdir, böyleyimdir, asla şunu şunu yapmam” gibi kendimizle ilgili edindiğimiz belki de yanlış fikirleri söylemek zorunda kalıyormuşuz gibi hissediyorum. İnsanlar gerçekten beni tanımak istiyorsa, o zaman gazete ya da dergilerin benim en yakın arkadaşımla filan röportaj yapması gerekir.

Aile çevresinde nasıl bu durum?

Maalesef!.. Daha çok kızdığım, üzüldüğüm durumlar karşısında kendimi ifade etmekte sıkıntı çekiyordum. Bir dönem derdimi mektuplara döktüğüm de doğrudur.

İçinize atmanın da bir bedeli yok mu?

Olmaz mı? İlişkileri aşırı yıpratan bir durum her şeyden önce.. Öyle ya da böyle kendimizi ifade etmek isteriz. Hem kendimizin hem karşımızdakinin ruh sağlığı için. İnsan biraz yaş aldıkça onun yolunu da kendine göre buluyormuş meğerse.

Ailenin ikiz çocuklarından birisin. İkiz olmak nasıl bir şey?

Güzel yanları da var zor yanları da. Ama en önemlisi büyürken hiç yalnız hissetmedik kendimizi. Annem babam bebekliğimizden itibaren hiçbir zaman aynı kıyafetleri giydirmedi bize, okulda hiç aynı sınıfa koymadılar. Ortak arkadaşlarımız oldu ama hep. Hatta bir kez onlar eğlenmek istedi diye okulda yer değiştirdiğimiz olmuştu ama çok çalışmadı.

Çocukluğunuzu kısaca nasıl değerlendirirsiniz?

Eğlenceli bir çocukluk geçirdim. İkiz olmanın tek avantajı bu galiba. Sürekli bir oyun arkadaşınız var. Çocukluğum deyince aklıma ilk, Ezgi’yle uydurduğumuz oyunlar geliyor.

Küçük yaşta oyunculuğa gönül vermişsiniz. Kimdi sizi oyunculuğa özendiren kişi?

Dayım oyuncuydu. Onun ortamı, yaşantısı ve işi bana çok ilginç geliyordu. Lise zamanı en sevdiğim tiyatro olan Kenter Tiyatrosu bir kurs açmıştı. Oraya seçilihce yolum da çizilmiş oldu.

Peki kim, nasıl keşfetti sizi?

Konservatuvarın üçüncü yılındaydım. Berkun Oya, yeni bir oyun için seçme yapıyordu. Biz de okuldan arkadaşlarla bu seçmeye gittik ve seçildim. Ardından Kerem Çatay ve Ece Yörenç, "Kuzey Güney" dizisinde benimle çalışmak istediler.

Modern insanın daha mı çok tedaviye ihtiyacı var?

İnsan karmaşık bir varlık. Aslında bildiğimiz ya da hissettiğimiz şeyleri unutmaya veya yok saymaya eğilimliyiz. Ancak farkındalığımızı artırmak bizi daha huzurlu bir insan haline getirir. Bunu da her zaman tek başımıza başaramayız. Tedavi bu farkındalığı kazandırmak için var zaten. O yüzden insan var oldukça her zaman tedaviye de ihtiyaç var.

Siz böyle bir deneyim yaşadınız mı?

Elbette. Annem ve babam eskilerin o ‘deli doktoru’ algısını yıkarak kardeşimi de beni de ergenlik zamanlarımızda psikoloğa götürdüler. Şimdi de ara ara ihtiyaç duyduğumda giderim.

Şöhret "Kuzey Güney" ile geldi. Size göre nedir şöhretli olmak?

Gerçekten bilmiyorum. Öyle pek meşhur biri olduğumu da düşünmüyorum. Ne ki ünlü, kime ünlü diyoruz ki?

Yani hayatınızda hiçbir şey değişmedi mi? En azından maddi açıdan?

Çalışmaya başladığımdan beri kendi ayaklarım üstünde durabiliyorum, tek değişen şey bu oldu. Tanınma mevzuuna gelirsek, ona çok takılmamaya çalışıyorum. Kendimi eskiden gittiğim yerlere gitmekten, eskiden sevdiğim şeyleri yapmaktan alıkoymuyorum. Aksi takdirde hayat çok sıkıcı ve anlamsız olur.

Sinemaya Zeki Demirkubuz filmi “Bulantı” ile adım attın. Teklifi kabul ederken ne düşündün?

İlk filmim teklif Zeki Demirkubuz'dan gelince başka bir şey düşünmedim açıkçası.

Ya Afganistan’da çekilen Gözde Kural filmi “Toz? Ona dair neler anlatırsın?

Ooooo! Oturup iki gün boyunca anlatmam lazım. Askerlik anısı gibi, ömrüm boyu anlatırım, burada ne söylesem eksik kalır. Hatırladıklarımı üç kelime ile özetleyecek olursam; dostluk, fedakarlık ve onur.

Yurt dışı serüvenin de olmuş, ne içindi?

Biz Erasmus gençliğiyiz; benimle aynı yaşta çok insanın böyle birkaç aylık deneyimi olmuştur. Benim açımdan eğitime çok şey kattığını söyleyemem ama deneyim olarak tabii ki çok değerliydi.

Neydi o deneyim?

Londra’ya gittik ve orada birçok tiyatro oyunu görme, birçok ünlü oyuncuyu sahnede izleme fırsatımız oldu.

Bundan sonraki mesleğin için neler planlıyorsun?

Ses ve nefes kullanımıyla ilgili eksikliklerim var hala, onları geliştirmeyi düşünüyorum.

Eşin müzisyen, müzik senin için uzak ihtimal mi?

Sadece gerektiğinde doğru şarkı söyleyebilecek kadar kulağım ve ezberim var, o kadarı da bana yetiyor.

Yorumlar

Yorum Gönder