Siccin 5 ile sinemaya geri dönüş yapan Rüya Önal, "Hayatın içinde olup onu her hali ile yaşamak, her şeye vakit ayırabilmek, çok kitap okumak, oyun izlemek, gezmek, yeni insanlar tanımak, hobiler edinmek" oyuncunun en büyük esin kaynağıdır" diyor.
Hayranları, onu ilk kez 2006 yılında rol aldığı ve Gamze adlı aşık bir genç kızı canlandırdığı Sınav adlı filmde izlemişti. Ayrıca Doktorlar dizisi ve Ada Zombilerin Düğünü filmleri de onun kariyer merdivenindeki önemli basamaklardandı.
Rüya Önal, geçtiğimiz günlerde vizyona giren Siccin 5 ile beyaz perdede geri döndü. Ancak tamamen farklı bir rolde. Dini motiflerin yanı sıra kimi hurafe halk inanışlarından yola çıkarak yazılan ve her biri gişede başarı kazanmış Siccin serisinin en yeni halkası da bir korku filmi. Ancak Siccin 5, vizyona girdikten sona medyada özellikle dini duyguları istismar ettiği şeklinde eleştirilere uğramıştı. Çekimleri, 'kanser köyü' olarak bilinen Karain Köyü'nde gerçekleştirilen Siccin 5'i Önal'a sorduk...
Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?
1985 yılında Eskişehir'de dünyaya geldim. Üç çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. 2002’den bu yana oyunculuk yapıyorum. Çeşitli ekiplerle çalıştım ama halen İstanbul Halk Tiyatrosu oyuncusuyum.
Sanırım kariyerinizle birlikte evliliğinizi de başarıyla yürütüyorsunuz. Şimdiki gençlere evliliğe dair ne söylersiniz?
Evlilik sorumluluk isteyen ciddi bir şey. Ama iyi bir evlilik yapmışlarsa, onun üzerine titresinler, onu korusunlar ve dış dünyanın türlü sorunlarından onu uzak tutsunlar. Her ne kadar ciddi bir eylemse de evlilik harika bir şeydir.
Basit ama çok sevdiğiniz şeylere örnek vermeniz gerekse...
Hayvanları ve doğayı çok seviyorum. Onlara yapılan kötülük beni çok etkiliyor. Çünkü ikisi de Allah'ın bizlere bir lütfu.
Bir korku serisinin son filminde yer aldınız. Siccin 5'in senaryosunu okuduğunuzda, sizi en çok en etkiledi?
Belli bir nokta ya da bölümde ziyade senaryonun bütünü!Sonuçta bir Alper Mestçi filmi ve ne ile karşılaşacağınızı tahmin edebiliyorsunuz. Ama tabi ki hikayenin başladığı yer olan Karain Köyü’nün geçmişi sizi hemen kavrıyor.
Rolünüzden bahsedebilir misiniz?
Babası yıllar önce oğlu tarafından öldürülünce yavaş yavaş aklını yitiren bir anne, kocası kaybolmuş bir yenge ve hastalıklarla boğuşan bir yeğenle birlikte yaşayan ve çalışarak onlara bakan Azra’yı canlandıryorum. Geçmişte yaşadığı bu olaylar zinciri günümüzde tekrar karşısına çıkıyor ve onu nasıl etkilediğini izliyoruz.
Siccin serisinin daha önceki bölümlerini izlediniz mi, sever misiniz Türk korku filmlerini?
Aaa, tabii ki! İyi bir korku filmi izleyicisiyimdir. Ama yerli korkuya bir önyargım vardı açıkçası. Hiç izlememiştim. Film bana geldikten ve Alper Hoca ile ilk görüşmemizden sonra hemen eve dönüp Siccin serisini izledim ve önyargımdan utandım. Gerçekten şaşırdım ve “Ülkemizde böyle işler mi yapılıyormuş” dedim.
Siccin 5, kanser hastalığı nedeniyle boşaltılmış Karain köyünde çekildi. Böylesine korkutucu gerçek bir olay, filme katkı yaptı mı?
Karain Köyünün geçmişi, sadece beni değil hepimizi heyecanlandırdı. Duyarak etkilendiğiniz mekanın, içine girdiğinizdeki etkisi bambaşka tabi. Evlerin yapımında kullanılan taşların içindeki asbestten kaynaklanıyormuş bu hastalık. O yüzden ekip zaman zaman maske kullanarak çalıştı. Yıkık dökük bu evlerin ruhunun illa ki performansımda da etkisi vardır diye düşünüyorum.
Filme nasıl bir hazırlandınız?
Role hazırlanmamın ilk süreci, Alper Hoca’nın tasarladığı Azra’yı ondan öğrenmek oluşturdu. Sonrasında sete çıkmayı bekledim açıkcası. Çünkü kafanızda yarattığınız oyun, rol arkadaşlarınızla paslaştığınızda, mekanla ve bu doğrultuda girdiğiniz duyguyla değişkenlikler gösterebiliyor. Sadece etki altına girdiğim sahneleri nasıl yaparım diye düşündüm ve ayna karşısında çalıştım.
Sinemada en çok hangi türü seversiniz? Fiziğiniz hangi türe daha uygun sizce?
Gerçeklik ve bu doğrultuda yaşanmış olaylardan kurgular beni daha çok etkiliyor. Her türü izlerim ama dram ve biyografi bu analamda daha ağır basıyor. Oyunculuk fiziksel olarak değerlendirilmemelidir bence. Fiziğim değil ama oyunculuğum her türe yatkın bence!
En son Ada’da oynadınız ama daha sonrasında uzun zaman sizden haber alamadık...
Evet ‘ Ada Zombilerin Düğünü’ nden sonra hem sinemaya hem de televizyona uzun bir ara verdim. Ama tiyatro her zaman devam etti. Ara vermemin bir kısmını isteyerek, bir kısmını da istemeyerek yaptım. Evlenip biraz daha ev hayatına çekilmek ve hayatı yaşamak istediğim kısmıydı. İstediğim projelerin bana gelmemesi ve böyle böyle oynamayarak yüzümü unutturmam da istemediğim kısımıydı.
Perde güzel kadını sever. Ama oyuncu bu güzelliğine hem tecrübe hem de kabiliyetini katmalı, ne dersiniz?
Aslında verdiğim bu ara, işte bu vurguladığınız yapılanmayı hızlandıran bir süreç oldu. Çünkü ne kadar hayatın içinde olup onu her hali ile yaşarsanız, kazanımlarınız bir o kadar artıyor. Aslında olay, her şeye vakit ayırabilmek. Bol bol kitap okumak, oyun izlemek, seyahat etmek, yeni insanlar tanımak, yeni hobiler edinmek, en iyi oyunculuk derslerinden daha faydalıdır.
Yeşilçam filmlerini sever misiniz? Sizin oyunculuğunuzda Yeşilçam’ın etkisi var mı?
Her birinin hastasıyım. Bayılırım. İzlemediğim film çok nadirdir. Her filmide en az üç kere izlemişimdir. Oyunculuğu seçmemde de şöyle bir etkisi olduğunu düşünüyorum… Her filmdeki kadın oyuncunun yerine koyardım kendimi. Nasıl hissettiğini düşünüp, onu hissetmeyi oynardım içimde. Aşk, sevgi, kavga vs… o yaşlarda deneyimlemediğiniz ama hayal edebildiğiniz duygulardı ve ilk Yeşilçam filmlerinde gördüm bu duyguları.
O zaman oyunculuk hayali küçük yaşlarda başladı...
Kesinlikle!. Hep bir sahne merakım vardı. Ama bu sadece oyunculuk değildi. İlk olarak şarkı söylemekle başladım mesela. Klasik, fırçadan mikrofon yapmalar ve ev ahalisini esir almalar. Sonrasında kulağımın olup, ses rengimin olmadığına karar vermemle oyunculuğa adım atmam gerçekleşti . Yani bir şekilde izlenilesi ve alkışlanası bir iş yapmak istedim galiba.
Hala çocukluğunuzun keyiflerini sürüyorsunuz demek ki...
Ne güzel söylediniz. Birinin çocukluk hayalini yapabiliyor olması, eşsiz bir duygu.
Yorumlar