BM Çölleşmeyle Mücadele 12. Taraflar Konferansı


BM Çölleşmeyle Mücadele 12. Taraflar Konferansı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin çevre politikalarını dünya standartlarına uygun olarak oluşturduğunu belirterek, "Pek çok gelişmiş ülkenin onaylamaktan imtina ettiği Kyoto Protokolü'nü, Başbakanlığım döneminde 2009 yılında onayladık. Aynı şekilde AB'ye adaylık sürecinde ülkelerin büyük bölümünün en sona bıraktığı çevre faslını biz en başta açtık" dedi.

Erdoğan, AA'nın Global İletişim ortağı olduğu BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı'nda yaptığı konuşmada, sözlerine, konferansın Türkiye, bölge tüm dünya ve insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyerek başladı. 

Ankara'nın ilk kez böyle bir boyutta uluslararası çevre konferansına ev sahipliği yaptığını belirten Erdoğan, konferansın sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin eylül ayında New York'da kabul edilmesinden hemen sonra, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin aralık ayındaki 21. Paris Taraflar Konferansı'nın hemen öncesinde gerçekleştiğini söyledi. 

Erdoğan, küresel ısınma, iklim değişikliği, çölleşme ve kuraklığın bugünün en önemli meseleleri arasında yer aldığını kaydetti. 4 milyar hektardan fazla bir alanı etkileyen, 110'dan fazla ülkede yaklaşık 1,2 milyar insanı doğrudan tehdit eden çölleşme, arazi bozulumu ve kuraklığın aynı zamanda küresel bir problem olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Dünyadaki hiç kimse bu problemin etkilerinden azade değildir" ifadesini kullandı.

-  "2035'e kadar küresel gıda üretiminin yüzde 12 azalması bekleniyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sorunların çevrenin yanında ekonomiyi, güvenliği, kalkınmayı ve sosyal hayatı da birinci derecede etkilediğini anlatarak, şöyle konuştu:

"Günümüzde çatışma ve savaşlardan sonra insanları yerlerini terk etmeye zorlayan sebeplerin başında çölleşme sorunu geliyor. Her yıl 100 milyon hektardan fazla tarım arazisini kaybediyor ve 5,2 milyon hektar orman arazisini de tahrip ediyoruz. Yaklaşık bir milyar insan bu sebeple yeterli beslenemiyor. Toprakların kötü kullanımı nedeniyle, 2035 yılına kadar küresel gıda üretiminin yüzde 12 azalması bekleniyor. Bu olumsuz tablonun en büyük mağdurları da az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdir.

Endüstrileşmiş ülkelerin yapmakta olduğu tahribatın bedelini, Afrika, Güney Amerika ve Güney Asyadakiler başta olmak üzere fakir ülkeler ödemektedir. Az gelişmiş ülkeler, ortaya çıkmasında neredeyse hiçbir sorumluluklarının olmadığı bir sorunun ağır yükü altında ezilmektedir. Bu adaletsiz tablonun daha fazla sürdürülemeyeceğini artık herkesin idrak etmesi gerekiyor. Palyatif tedbirlerle, günü birlik politikalarla, sadece ve sadece belli ülkelerin çıkarlarını merkeze alan yaklaşımlarla bu sorunu çözemeyiz. Bu karamsar gidişatın tersine çevrilebilmesi, soruna köklü çözüm bulunabilmesi için şu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Bugün hepimizi etkileyen bu küresel sorunun esas sebebi, insanın kendisine, çevresine ve kadim değerlere yabancılaşmasıdır. Kutsalı ve metafiziği hayatından çıkaran insan, kendisi ile beraber çevresine de yabancılaşmıştır. Dünyadaki yerini tespit konusunda boşluğa düşen insan, hayatı paylaştığı diğer varlıklara da bigane kalmıştır. Tabiat, doğa, hava, su, deniz, çevre, hayvanlar, toprak...Tüm bunlar insan için bir şekilde yaşamını idame ettirdiği varlıklar olarak değil, tahakküm altına alınması gereken unsurlar olarak görülmüştür."

- "Sömürgecilik hareketleri ve köle ticareti..."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yabancılaşmanın çarpık etkilerine çevre ve doğa ile birlikte, insanın insanla olan ilişkilerinde de şahit olunduğunu söyledi. 

16. yüzyılda başlayan, 18. ve 19. yüzyıllarda zirveye ulaşan sömürgecilik hareketleri ve köle ticaretinin işte bu çarpık anlayışın ürünü olduğuna işaret eden Erdoğan, kendi dışında her şeyi ötekileştiren, öteki olarak tanımladıklarına da hiçbir değer vermeyen bu bakış açısının, maalesef son üç asra damgasını vurduğunun altını çizdi.

Erdoğan, "Batıda sanayi devrimi sürecinde insanla tabiat arasındaki hassas denge öylesine hoyratça, tehlikeli bir şekilde bozulmuştur ki insanlar bu dehşet verici durum karşısında harekete geçme gereği duymuşlardır. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı'nda ilk defa kullanılan atom bombası, atıldığı yerin ve dönemin ötesinde, etkileri yıllarca hissedilen tahribatlara yol açmıştır" diye konuştu.

Erdoğan, tabiatın sadece ağaçtan, bitkiden, havadan, sudan, doğal kaynaklardan ibaret olmadığını, bizatihi bireyin, toplumun yani insanın varlığı ile ilgili bir husus olduğunu vurguladı.

İnsan varlığının tehlikeye girdiği, yok olma tehdidi altında bulunduğu bir yerde üretimin, kalkınmanın, teknolojinin öneminin olmadığını belirten Erdoğan, "İnsanın bizzat içinde var olduğu çevreyi tahrip eden bir büyüme anlayışının geleceği karanlıktır. Toplumdan kopuk, ülkenin tarihiyle, milletin değerleriyle örtüşmeyen bir çevrecilik yaklaşımının da başarılı olması, bu tehlikeli gidişin önüne geçebilmesi mümkün değildir" değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, artık çevre meselesinin, tabiat-insan ilişkileri bağlamında yeniden ele alınması, insanların manevi dünyalarındaki asli yerine oturtulması gerektiğine işaret etti.

Dünyada ve ülkemizde çevre sorunları ile ilgili çözümlerin de bu çerçevede üretilmesi gerektiğine inandıklarını kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:

"Yaşadığımız toprakları sadece atalarımızdan bir miras değil, aynı zamanda çocuklarımızın bizlere bir emaneti olarak görmeliyiz. Zira yarın çocuklarımız var. Onlara bizim böyle bir emaneti devretmemiz gerekiyor. Sadece bugün değil, yarınları; sadece kendimizi değil, çocuklarımızı, sonraki nesilleri de düşünmeliyiz. İşte bu anlayışla biz çevre politikalarımızı dünya standartlarına uygun olarak oluşturuyoruz. Örneğin, pek çok gelişmiş ülkenin onaylamaktan imtina ettiği Kyoto Protokolü'nü, Başbakanlığım döneminde 2009 yılında onayladık. Aynı şekilde AB'ye adaylık sürecinde ülkelerin büyük bölümünün en sona bıraktığı çevre faslını biz en başta açtık. Bu gelişmelere bağlı olarak çevreye karşı işlenen suçları TCK'nın kapsamına aldık. Yenilenebilir enerji çalışmalarına öncelik verdik. Diğer yandan ülkelere ve halklara sadece yer altı kaynaklarının değeri ile bakanlar, çok büyük acıların yaşanmasına yol açıyorlar. Bugün dünyanın pek çok yerinde insanlığın ve tabiatın varlığına yönelik suçlar işlenirken maalesef uluslararası toplum iyi bir imtihan vermiyor."   ANKARA (AA)

Yorumlar

Yorum Gönder